Tıpkı Bağdat'a ilk bombaların düştüğü gece gibiydi... Haber kanalları canlı yayına geçmişti. Cumartesi akşamı dehşetten kocaman açılan gözlerimle "naklen savaşı" izliyordum. Gece karanlığında Gazze semaları bir anda bembeyaz oldu. Sonra bir alev topu göğe yükseldi. Ardından dumanlar ve yeni patlamaya kadar sürecek karanlık ve ıssızlık... Kentin doğalgaz dağıtım tesisi havaya uçurulmuştu. Sonra siyah- beyaz görüntüler geldi ekrana. İsrail uçaklarından çekilmişti. Bir camiye düşen bomba görüntüsü ve kaçışan insanlar... Sonra o caminin içinden görüntüler geldi. Genç, yaşlı, çoluk, çocuk içeride can çekişiyordu. Tuhaf bombalar patlıyordu Gazze semalarında. Patlamanın ardından yüzlerce küçük ışık demeti o mahallenin üzerine düşüyordu. "Misket bombaları" dedi bazı televizyonlar. Gazze'nin çocukları misket oynayacakları çağda, misket bombalarına mı kurban gidiyordu yoksa? Her ne kadar öyle gibi görünse de ekrandakiler bir "bilgisayar oyunu" değildi. Geceyi aydınlatan her ışık demeti, "can" alıyordu, "bonus" değil. Ve bu oyunda "game over" yoktu ne yazık ki... Bir kez yandınız mı, oyun bitiyordu. Başta Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler olmak üzüre Batı, bombaların nasıl patladığını "anında" görüyor ama adeta gözlerini kapatıyordu. Gazze saldırısı, dünyanın en çok "gösterilen" ama en az "görünen" savaşıydı.