Zaten amaçları sadece Güngören'deki bir caddeyi değil, tüm ekranları, tüm gazete sayfalarını kana bulamaktı. Ne yazık ki yine başardılar... ABD Başkonsolosluğu baskınında "Son Dakika'nız batsın" diye yazmıştım. Haber kanallarının "atlatma haber ve görüntü" uğruna giriştiği "ayıp yarışına" isyan etmiştim. Bu kez nispeten daha dikkatli ve özenli davranmaya çalıştılar. Ama görüntüleri buzlasalar da, ekrana yine kanın, dehşetin, vahşetin sıçramasına engel olamadılar. Pazar gecesi tüylerim diken diken olmuş halde ekrana bakarken aklıma bir kez daha İkiz Kuleler olayında ABD televizyonlarının, metro patlamalarında İngiliz yayın kuruluşlarının top yekun takındıkları o vakur, o sorumlu tavır geldi. Binlerce insanın yaşamını yitirdiği o olaylarda bir tek parçalanmış ceset görüntüsü bile ekrana taşınmamıştı. Ya bizimkiler? Anında haber verme telaşındaki televizyonları geçtim. Peki ya bizimki de dahil, gazetelerin birinci sayfalarındaki fotoğraflara ne demeli? Dönelim kâbus gecesine: Haber kanalları arasında NTV ve 24 öne çıkarken, Habertürk tam bir "skandal" yaşattı. 21.45'teki patlamanın ardından tüm haber kanalları normal akışlarını kesip, canlı yayına geçerken, Habertürk'te "yeşil enerji tartışması" saat 24.00'e kadar sürdü. Ekranın bir yanında dehşet görüntüleri, öte yanında koltuklarına yayılmış, "mavi enerji hattı şöyle olacak, böyle olacak" diye ahkâm kesen zevat vardı. Eminim, Ufuk Güldemir'in kemikleri sızlamıştır. Büyük kanallarda ise eğlence programları tam gaz devam etti. Ne şarkıları ağırlaştırma çabaları ne de bazı jüri üyelerinin hamasi nutukları yürekleri soğuttu. TRT 1'deki Çifte Kavrulmuş adlı müzik-eğlence programı ise yayınını erken bitirerek, diğerlerine "ders" verdi.