Elveda Rumeli, içinde müthiş mesajlar barındırıyor. Öncelikle, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'daki çözülme sürecini kendisine fon alırken, o dönem yapılan hataları öyle ustalıkla önümüze seriyor ki, adeta "Tarihten ders alalım ki, tekerrür etmesin" diyor. Bu, işin siyasi ve diplomatik tarafı. Bir de "insani" mesajlar var ki, her biri ayrı bir ders niteliğinde. Türk komşusunun aç uyumasına gönlü el vermeyen Arnavut kadınının, "Kocana 'Adağı varmış, kesip, getirdi' dersin" diyerek, Sütçü Ramiz'in karısına et getirmesini mi yazsam, Sütçü Ramiz'in karnı guruldarken, koskoca paşadan kendi ve ailesi için yardım değil de eski kaymakamın görevine iade edilmesini istemesini mi saysam... Hele bir de Ramiz'in "çocuk sevgisini" dillendirdiği sahneler vardı ki, "aile olmanın" ne demek olduğunu adeta bir yağlı boya tablo gibi ekranlara asıverdi. Ramiz'in; kızı Zarife'ye iftira edip, falaka cezası veren Paşa'nın oğlunu cezaevinde ziyaret ederken söyledikleri, mıh gibi yüreğime çakıldı. Acılı baba, gözyaşları içinde şöyle diyordu: "Sen ki benim soğuk kış gecelerinde nefesimle ısıttığım kızımın ayacıklarına vura vura..." Bir de Ramiz'in küçük kızına etli labada yedirdiği sahne vardı, içimi sıcacık eden... Ramiz, tencerenin içine kaşığını daldırıp, "Nerede bunun etleri be ya?" deyip, uzun bir arayıştan sonra bulduğu et parçalarını minik kızlarına yediriyor, kendisi suyuna ekmek banıyordu. Ekranın mafya babalarıyla kaynadığı şu günlerde izlediğim en "baba" sahneydi!..