Bu satırların sahibi, televizyondaki sunucuları çatır çatır eleştirir. Ee, ne demişler? Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste... Sen misin elin garibanlarını yerden yere vuran? Al işte, günün birinde sana da sunuculuk yaptırırlar, alırsın boyunun ölçüsünü... Efendim, bendeniz ilk "uzun metrajlı sunuculuk deneyimimi" TRT 2 ekranlarında yaşadım. "Tam Zamanı" adlı çevre programı, her hafta bir ünlünün konuk sunuculuğunda gerçekleştiriliyor. Bu haftanın "kurbanı" ise ben oldum. Konu; nükleer enerjinin çevreye etkileriydi. Bir yanımda nükleer enerji kullanımını savunan Prof. Dr. Vural Altın, öte yanımda buna şiddetle karşı çıkan Greenpeace mensubu Hilal Atıcı... Konu tamamen uzmanlık alanımın dışında olmasına rağmen "mükemmeliyetçi kişiliğim" beni bir hafta içinde "nükleer enerji uzmanı" haline getirdi. Dersime öyle bir çalıştım, öyle kitaplar hatmettim ki, şu anda üniversitede seminer verecek kıvama geldiğimi bile söyleyebilirim. Her neyse, çekim İstanbul'a o müthiş karın yağdığı buz gibi günlere rast geldi. Hem de Yıldız Parkı'nda ve üç saat boyunca... Aslında ben de nükleer enerjinin şuursuzca kullanılmasına karşı olmama rağmen öyle üşüdüm ki, bir ara içimden "Keşke şuracıkta bir reaktör olsa da ayaklarımı ağır suya daldırsam" filan diye geçirdim... Programın bir de sürprizi vardı. Onca çekim yorgunluğunun ardından, "Yüksel Bey, bizde adettir. Konuklar bir sloganla çevre duyarlılığına destek verir" dediler. Aman ki ne aman... Her şeye hazırdım ama soru, çalışmadığım yerden gelmişti. Çenelerim birbirine çarparken bir şeyler saçmaladım. Vallahi ne dediğimi ben de bilmiyorum ama sloganım bitince yapımcımız Ümmühan Çetin alkışlayıp, "Yüksel Bey bu slogan değil, başlı başına proje oldu vallahi" dedi. O zaman iyi bir şeyler yumurtladığımı anladım. Velhasıl bugün saatler 14.15'i gösterirken, meraklıları TRT 2 ekranları başında olsun. Özellikle de kıyasıya eleştirdiğim spiker, sunucu ve anchorman'leri keyifli "intikam saatleri" bekliyor!..