ANADOLU Hayat'ın ev kadınları için önerdiği emeklilik projesiyle ilgili reklam çok dikkat çekici. Malum, biz erkekler duygularımızı kolay kolay ifade edemeyiz. Hele şu "seni seviyorum" lafını ağzımızdan almak için kerpetenle iyice asılmak gerekir. Söz konusu reklam da bu "sıkıntıyı" eksen alıyor. Evli erkekler, eşlerine o iki kelimeyi söylemekte güçlük çekiyorlar. Sonra içlerinden bir tanesi, hem de en maço görüneni, "Söylüyorum işte be, seni seviyorum" deyiveriyor. Ve erkekler, eşlerini ev kadınlığından emekli etmek için prim ödemeyi kabul ediyorlar. Reklam, ev kadınlarına yönelik bir hizmeti seslendirmesine rağmen hedef kitle erkekler. Neden? Çünkü erkeğin çalıştığı, kadının ev işlerini gördüğü evlerde "işveren" kocadır. Yani cebinden para çıkacak kişi olarak "patron" hedeflenmektedir. Ben reklamcıların yerinde olsam, kadınları ister istemez "patronun insafına sığınmak zorunda kalan güçsüz işçiler" gibi gösteren bu reklam yerine, bir "işçi hareketi" başlatır, kadınları onore ederdim. Böylece hem ezberi bozmuş olur, hem de kadınların gönlünü kazanmış olurdum. Şimdi diyeceksiniz ki, "Yahu kardeşim iki gün önce erkeklerin reklamlarda ikinci sınıf vatandaş olarak gösterildiğini, kadınların karşısında ezildiğini söyleyen, 'Susma sustukça sıra sana gelecek' diye haykıran sen değil miydin?" Evet bendim. Ama iki yanlış bir doğru etmez ki. Zira haksızlığın cinsiyeti olmaz. Artık tanıyorsunuz, ben sadece gördüğünü çalan bir hakemim! Bu arada Maret Sucuk reklamına da itirazım var. Kadın, eşinin en sevdiği kırmızı tişörtünü yıkarken mahvetmiş. Özrünü söylemek için adamın iştahla sucuğa yumulduğu anı kolluyor. Bizimki de sucuk aşkına "Olsun hayatım, ne önemi var" filan diyor şuursuzca... Erkek milleti bu reklamda önüne iki kızarmış sucuk dilimi atılınca, ayıptır söylemesi, yular vurulacak beygir kıvamında resmediliyor. Yani hesabı yekuna vurursak, kadınlar hâlâ açık ara önde...