Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Renkli camın kararttığı umutlar

Okurlardan öyle mesajlar geliyor ki, herhangi bir yorum eklemeye, gerek kalmıyor. Geçenlerde "Bir okur mektubu: Yorumsuz" başlığıyla böyle bir mektubu yayınlamıştım. Bugün sıra ikincisinde: Üniversitede iletişim fakültesi okumaya 90'lı yıllarda daha ortaokuldayken ve televizyonlar böylesine bit pazarına dönüşmemişken karar verdim. Pek çok insan beni bu fikirden vazgeçirmeye, yönümü başka mesleklere çevirmeye çalışsa da ben kendime TRT'den Mehpare Çelik ve Erkan Tan'ı, özel kanallardan da Fulya Ergüneş ve Savaş Karakaş'ı çoktan örnek almıştım. Gerçi amacım onlar gibi kamera önünde olmak değildi. Yani o atmosferi yaşamak, belki de onlar gibi sosyal sorumluluk bilinci içinde 70 milyona seslenebilmekti. Tabii küçücük çocuk ne bilsin sosyal sorumluluğu falan?.. Zaten o zamanlar sorumsuzluk diye bir örnek yoktu ekranlarda. Sonrası azimle okunan lise yılları ve sözü geçen aile reislerinin dinlenmeyerek ÖSS tercihlerinde baştan aşağı iletişim fakültesinin seçilmesiydi. Seçildi de nitekim ve kazanıldı. İşte o gün kazandığım gün müydü kaybettiğim gün mü inanın hâlâ anlayamadım.

MECLİS'E BİLE GİRDİM
Okul büyük bir şevk ve hevesle başladı. Daha birinci sınıftan Ankara'daki tüm kanallara girilip çıkılmaya çalışıldı. Hatta haddini bilmeden bir belgesel bile çekildi. O yıllarda bin bir güçlük ve zahmete, parasızlığa rağmen nasıl bir şevkse bu bendeki, bazı basın mensubu arkadaşlarımın bile giremediği Meclis'e girip, milletvekilleriyle tanışıp, o belgesel için maddi destek almaya ikna ettim. O gün kendime "Bu alemde senin sırtını kimse yere getiremez" demiştim. Yine çocukça düşünmüşüm. Sonra üç beş yılda değişti her şeyin büyüsü. Benim kendime idol edindiklerimin tahtında şimdi sabahların sultanları, don paça indiren kahpe Bizanslılar, senelerini tiyatro sanatına vermiş ama reyting canavarının kemirdiği beyaz cama tutunmaya çalışan abilerin ablaların sunduğu sahte fotoroman programlar oturdu. O şevkle çıktığım yolda omzuma kadar sokmaya hazırken kolumu taşın altına, parmağımı bile sokamıyordum kanal kapılarından içeri. Neden? Çünkü ne sahte polemiklerle kimsenin ensesinde şamar patlatabildim, ne kimsenin donunu sıyırabildim, ne de hikâyeden reyting yükseltecek yeteneğe sahip olabildim. Hem de biliyor musunuz, ben bir değil bin'dim!.. Şebnem MURATOĞLU

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA