Doğrusu Sarı Kurdele Kampanyası'nın bu denli büyük bir yankı uyandırmasını beklemiyordum. Sessiz çoğunluk nihayet harekete geçti. Halkımızdan mesaj, telefon yağıyor. 21 Kasım tarihli kampanyaya çağrı yazımız, internet üzerinden öyle bir yayılıyor ki, şaşırmamak elde değil. İnsanlar sadece sarı kurdele asmakla yetinmiyor, bu yazıyı ve daha sonra yayınladığımız 10 maddelik Halk Muhtırası'nı birbirlerine gönderiyorlar. Yıllardır içlerine attıkları sıkıntılarını en nihayet bir platform bulup, protesto eylemine dönüştürmenin "keyfini" çıkartıyorlar. Televizyon ve radyo kanallarından da büyük destek var. Neredeyse her gün davet edildiğim bir televizyon ya da radyo kanalında "derdimizi" anlatmaya çalışıyorum. Şimdiden pek çok stüdyoda sarı kurdeleler dalgalanmaya başladı bile... Ama ne yalan söyleyeyim, en önce destek vereceğine inandıklarımın suskunluğu beni şaşırtıyor. Televizyon eleştirmeni arkadaşlarım bu çabaya omuz vermek şöyle dursun, sırtlarını dönmüş durumdalar. Oysa ekran kirliliği sadece benim değil, hepimizin meselesi. Bunu bir "Yüksel Aytuğ Kampanyası" olarak görüp, yüz çevirmek olmaz. Bu sektöre hepimiz sahip çıkmak zorundayız. Ekrandaki kirlenme eninde sonunda gelip bizlerin kalemine de bulaşacak. Buna izin vermemeliyiz. Bakın, bugün sektörün ileri gelenleri sabah kuşaklarındaki kültürel erozyonu masaya yatırmak için İstanbul'da toplanıyorlar. Demek ki birileri, çığlığımızı duymuş. Gelin siz de kulağınızı tıkamaktan, gözünüzü kapamaktan vazgeçin. İki çift lafım da Okan Bayülgen'e olacak... Yıllardır televizyondaki düzeysizliği eleştirenlerin başında geliyordu. Zevkle izlediğim Medya Arkası kritikleri ile bu kirliliği eleştiriyordu. Hatta gündüz kuşaklarına kalite getirmek adına kamera arkasına geçip, yapımcılığını üstlendiği programları ekrana sürmeyi bile denedi. Ama cumartesi akşamı ortaya koyduğu tavrı anlamakta doğrusu güçlük çektim. Zerrin Özer, üzerinde kocaman bir sarı kurdele ile Makina'ya çıktı. Tam kampanyadan söz edecekti ki, Okan lafı ağzına tıkayıp, kameranın üzerine kırmızı tül attı. Ardından Karadenizli türkücüyü sahneye aldı ve Zerrin'i de kolundan tuttuğu gibi kulise götürdü. Bir kaç dakika sonra bu kez Asuman Dabak, elbisesindeki sarı payetleri göstererek, "Ben televizyondaki kirlenmeye bir kurdelenin yetmeyeceğini düşündüm. Bir sürü sarı pul taktım" diyecek oldu, Okan anında konuyu değiştirdi. Tabii ki derdimi anlatmak için ne Okan'a ne de Makina'ya ihtiyacım var. Ama sevgili Okan'ın kendisi bu kampanyaya sahip çıkmasa da keşke destek veren sanatçılara ekranda iki cümle söyleme hakkı tanısaydı... Sanırım Okan Bayülgen "Ekrandaki kirliliği sadece ben protesto edebilirim" gibi tuhaf bir duyguya kapılmış. Üzüldüm... Bütün bunların üzerine Okan Bayülgen'den canlı yayında işittiğim "Köşe yazarları gündemle ilgili ne yapıyorlar, ne yazıyorlar ki?" eleştirisine ise sadece acı acı tebessüm edebildim... Belli ki Sarı Kurdele sadece bir protestonun sembolü olmakla kalmayacak. Sarı Kurdele; kimin gerçekten halkı düşündüğünü, kimin popülizm peşinde koştuğunu, kimin evinin önünü süpürmeye çalıştığını, kimin eleştirir gibi görünüp, sistemden beslendiğini ortaya koyan bir turnusol kağıdı olacak...