Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Ekmek kokusuyla uyanmak

Evde ekmek yapılan günler yeniden başladı. İster makineli ister makinesiz, hanımlar artık birbirlerine çaya gittiklerinde ev yapımı ekmekle ağırlanıyor

Aile sofrasına ilk katkım, annemin avucuma küçük bir madeni para sıkıştırıp köşedeki fırına yollamasıyla başlamıştı. Okul çağına gelmemiş küçücük bir çocukken gönderildiğim fırına yaklaşırken, pişmekte olan ekmeklerin nefis kokusu başımı döndürürdü. Aldığım o somun ekmeğin kabuğu ev yolunda epey kayba uğrardı. Zira dayanamayıp üzerinden tırtıklardım. Her seferinde azar işitmeme rağmen, ilk fırsatta tekrar fırına gönderilirdim. Ekmek de eve hep kabuğundan bir parçası eksik ulaşırdı. O gün bugündür taze, sıcak sıcak ekmek kokusu bana çok çekici gelmiştir. Şehirler büyüyüp, sokağın köşesinde fırın bulmak giderek zorlaştığından beri, ekmek ikmali sıradan fenni fırınların ekmekleri mahalle bakkalına toplu halde teslim etmeleriyle gerçekleşiyor. Oradan da apartman kapıcılarının kapıya asılan ekmek torbasına soğumuş, kısmen ezilmiş, çoğu kez de gereği gibi kabarmamış bu ekmekleri bırakmalarıyla, ekmeğin fırından mutfağa uzanan yolculuğu tamamlanıyor. Dolayısıyla artık çocukluğumdaki, ekmeklerin kabuklarını koparıp mis gibi kokusunu içime çeke çeke yediğim günler geride kaldı. Şimdikiler bende aynı isteği uyandırmıyor. Çocukluk günlerime duyduğum özlemden olsa gerek, yıllar önce kendim ekmek yapmaya kalkışmıştım. Önce yurtdışından bir ekmek kitabı almakla işe başladım. Ama kısa sürede hayalkırıklığına uğradım. Zira o dönemde piyasada böreklik beyaz undan başka un çeşidi bulmak mümkün değildi. Yine de pes etmeden araştırmaya koyuldum. Mısır Çarşısı'nın arkalarında bir zahirecide kapanmış bir fırından artakalan yarım çuval çavdar unu bulabildim. Dünyalar benim oldu. Hiç değilse ekmek kitabındaki bir iki çeşidi yapabiliyordum ve benim ekmeklerim, piyasadan alınabilenlerden her bakımdan daha iyiydi. Ancak bir gün evi tuhaf, kanatlı böcekler bastı. Eşim bir dedektif titizliğiyle bunların kaynağını araştırdığında, benim çavdar unumun böceklere kuluçka görevini yaptığını ortaya çıkardı. Böylelikle evde ekmek yapma girişimlerim ikinci bir emre kadar yasaklanmış oldu. Zaman içinde, sabah erkenden sıcak ekmek yeme özlemlerimi Almanya ve Avusturya'da giderdim. Oralarda nasıl bir lojistik sistem kurduklarını bilmiyorum ama sabahları irice yuvarlak sandviç ekmeği boyundaki "Brötchen" ya da Avusturya'daki adıyla "Semmel" leri sıcak sıcak bulabilmek son derece kolaydı. Derken birkaç yıl önce bir dostum sohbet arasında bir ekmek makinesi aldığını söyledi. İlgilenmedim bile. Az sonra bu makine sayesinde eşiyle birlikte güzel ekmekler yaptıklarını söyledi. Yine içimde herhangi bir kıpırtı uyanmadı. Ancak ardından, sabahları taze, sıcak ekmeğin kokusuyla uyanmanın çok güzel bir şey olduğunu ekleyince, bir anda içimi bir sıcaklık kapladı, çocukluk günlerimde fırından ellerim yana yana alıp getirdiğim ekmeklerin olağanüstü kokusunu tekrar burnumda hissettim ve sordum: "Nereden ve kaça aldın?" diye...

TAŞIMAYA DEĞDİ
O günlerde bizde ekmek makineleri bulunmuyordu. Dostum gibi ben de İngiltere'den alıp, hatta fazla kilolar nedeniyle uçak şirketine yüklüce bir kargo parası da ödeyerek mikro dalga fırın boyutlarındaki makinemi getirdim. Artık el kitabında yazan tariflerden yararlanıp, bizde bulunabilen kısıtlı un çeşitleriyle ben de kendi ekmeklerimi yapabiliyordum. Bu aletlerin bir özelliği de önceden programlanarak, örneğin sabaha karşı harekete geçmeleri. Gerçekten de siz uyandığınızda ekmek pişmesini tamamlamış, hatta biraz da ılınmaya başlamış oluyor. Nasıl bir mutluluk, size tarif edemem... Ekmek makinesiyle birlikte internetin başına oturup bildiğim dillerde ekmek makinesi ile yapılabilecek tarifleri içeren ne kadar kitap varsa, hepsini ısmarladım. Ancak çoğu kez bu kitaplardaki tarifleri okumak ve birbirinden cazip fotoğraflarını seyretmekten öteye geçemedim. Çünkü marketlerde satılan un çeşitlerimiz hala çok kısıtlı. Standart ekmekler için yeterli olmakla birlikte, daha rafine, daha değişik tarifleri yapabilmek mümkün değil. Derken geçtiğimiz hafta içinde ortaya çıkan bir gelişme bu yazıyı yazmama vesile oldu. Gazetede adıma gönderilmiş bir paketi açtığımda, içinden köy ekmeği, çavdar ekmeği, yulaf unlu ekmek, tam buğday unlu ekmek, 7 tahıllı ekmek gibi, çoğunu kitaplarımdaki tariflerde gördüğüm ama bugüne dek unlarını bulamadığım için yapamadığım birçok ekmeğin hazır karışımları çıktı. Söke Un firması piyasaya vermiş. İçinde mayası da hazır. Size sadece biraz su ilave ederek ekmek makinenizin haznesine koymak ve düğmeye basmak kalıyor. Ben bu mutluluğumu çevremdekilerle paylaşmaya başladığımda, meğer pek çok kişinin evlerinde makineli makinesiz ekmek üretimine başlamış olduklarını saptadım. Hanımlar artık birbirlerine çaya gittiklerinde ev yapımı ekmeklerle ağırlanıyorlar, hatta hamurlarına kendilerinden bir şeyler katarak daha da farklı çeşitler ortaya çıkarıyorlarmış. Bu yeni gelişmeler ışığında makine ile ekmek yapmak bana biraz fazla basit görünmeye başladı. Ben de hiç değilse hamurunu makineye yoğurttuktan sonra kendi hayal gücümü kullanarak daha farklı ekmek çeşitlerini bu kez fırında yapmaya niyetliyim. Siz bu satırları okuduğunuz sırada ben ekmek deneyleriyle uğraşıyor olacağım büyük olasılıkla. Şimdiden çok heyecanlıyım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA