Lahmacun, Karadeniz pidesi ya da Konya'nın etli ekmeği konusunda dünya şampiyonası düzenlendiğini hiç duymadım. Bırakın dünya şampiyonasını, Türkiye'nin en iyi pidesini, lahmacununu ya da etli ekmeğini belirleyecek ciddiye alınabilir bir yarışmanın yapıldığından da haberim olmadı. Zaman zaman gazete ya da dergilerde damak tadının iyi olduğu var sayılan birtakım kişilere sorular yöneltilir, onlar da kendi sınırlı tadım olanakları elverdiği ölçüde kafalarından bir sıralama yaparlar, yayınlanır, hepsi o kadar. Ama ciddi bir yarışma yapılacak olsa, önce bu pide çeşitlerinin sahip olması gereken özelliklerinin belirlenmesi, ardından bu kriterlere göre yarışmaların düzenlenmesi gerekir. Bugüne dek bütün bunların yapıldığını hiç sanmıyorum. Ama dünya pizza şampiyonası diye bir yarışma var. Ön elemelerden geçen ülke ya da bölge şampiyonları Amerika'da buluşuyor, orada marifetlerini ortaya döküyorlar. İçlerinden biri de dünya pizza şampiyonu ilan ediliyor. İşte ben, benim gibi şanslı birkaç gazeteci dostumla birlikte dünya şampiyonu pizza ustasının elinden çıkmış tam sekiz çeşit pizzayı tatma fırsatını buldum. İyi ki böyle bir yarışma yapılmış. Zira yaşadığı kentte olsa olsa küçük bir grubun tanıdığı bir ustayı ve onun birbirinden olağanüstü pizzalarını başka türlü nasıl tanıyabilirdik ki? Söz konusu usta 29 yaşında, ufak tefek, gözlerinin içi gülen esmer bir İtalyan genç kız. Adı Elena Spera. İtalya'nın güneyinden Floransa'ya, kuzeye göç etmiş bir ailenin kızı. Babasıyla kendilerine ait oldukça büyük sayılabilecek bir pizzacıyı işletiyor. İki yıl önce İtalya şampiyonu olarak katıldığı şampiyonada 63 bin pizzacının bulunduğu Amerika'dan seçilmiş ekiple boy ölçüşerek sonunda birincilik ödülünü o kazanmış. Elena 15-22 eylül arasında Four Seasons İstanbul Oteli'nin restoranında başta yarışmaya katıldığı siyah trüf, porçini mantarı, gorgonzola ve mozzarella peynirleriyle yaptığı "Pizza principessa" olmak üzere diğer spesiyalitelerini İstanbullu yemekseverler için de hazırlayacak.
PİDENİN YAKIN AKRABASI
Pizza, adından da tahmin edebileceğiniz gibi bizim pidemizin yakın akrabası. Bütün Akdeniz'e komşu ülkelerin birbirine benzer bu türden spesiyaliteleri var. Ancak ilk kez 12. yüzyılda Napoli çevresinde, üzerine basit malzemeler konarak kızdırılmış taşlar üzerinde pişirilen yassı ekmeğe pizza adı verilmiş. İlk pizza, bugün "marinara" adıyla bilinen, zeytinyağı, domates, sarımsak ve kekik ile yapılmış. Marinara adı ise limana gelen gemicilerin tercih ettiği bir yiyecek olmasından. Daha ünlü pizza türü "Margherita" ise İtalya Kralı Umberto ile Kraliçe Margherita'nın 1830'da Napoli'yi ziyaretleri sırasında Raffeale Esposito adlı bir fırıncı tarafından yaratılmış. Usta, İtalyan bayrağının renklerini pizza üzerine kırmızı renkli domates, beyaz renkli peynir ve yeşil renkli fesleğen otu ile yansıtmış ve buna kraliçenin adını vermiş. Bazı pizzalarda, bizim kapalı Karadeniz pidelerinde olduğu gibi hamur malzemenin üzerini kapatıyor. Bu tür pizzalara "calzone" yani "pantolon paçası" adı veriliyor. Pidenin anavatanının neresi olduğu pek belli değil. Ancak bugünün klasik pizzasının anavatanı Napoli. Napolili bir ekonomistin hayıflanarak söylediği gibi, "Eğer Napoli kenti vaktiyle pizzanın patentini almış olsaydı, bugün dünyanın en zengin şehri olurdu." Ancak pizzanın tanınmasında Amerika'nın payı daha büyük. Yoksul İtalyan göçmenlerin Yeni Dünya'ya getirdiği pizza Amerikan yaşam tarzına da çok uygun düşünce, çabuk hazırlanan, besleyici ve ucuz bu yemek çeşidi kısa sürede İtalyan kökenli olmayanların da gönlünü fethedip, fast food akımının spesiyaliteleri arasına girebildi. Bazı yemeklerin en iyisini tatmak, insanın damağını ayarlaması açısından çok yararlı oluyor. Elena Spera'nın pizzaları damağımdaki pizza çıtasını epey yükseltti. Pizzadan hiç de aşağı kalmayan Karadeniz pideleri, etli ekmekler ve lahmacunlar arasından da en iyilerin objektif kriterlerle belirlenip toplumla paylaşılması, bu çok özel yemeklerimizin kalite çıtasını yükseltecektir. Umarım birileri bu konuda girişimleri başlatır.