-Bu diziden önce, biri sit-com olmak üzere 20 senaryo varmış önünüzde. Ve siz atv'de yayınlanmaya başlayan "Azap Yolu"nu tercih etmişsiniz. Burada canlandırdığınız kimlikten dolayı "Kadirizm'in geri dönüşü" yorumları çıktı. Ne diyorsunuz?
- Doğru, sit-com teklifi de geldi. Hem de astronomik bir parayla. Haftada iki gün çalışacaktım üstelik. Ama güldüm ben yapamam diye. Ben insanların dertlerini sıkıntılarını anlatacak tarz işlerde çalışmak istiyorum. Bunda ısrar ettiğim için de 30 yıl önce yaptığım filmler hala capcanlı duruyor. Güldüren insanlara bir şey demiyorum. Ama ben ağlatmak istiyorum. Memlekette hiç gülen yok. 20 milyon insan var bu ülkede açlık sınırında. Bu şartlarda ben gülemem, kimse kusura bakmasın. Bunlar ne zaman ortadan kalkar ben o zaman size türküler de söyleyeceğim, kahkahalar da atacağım. Mutlu bir toplumda sanatçılık yapmak istiyorum. Bunu söylemezsen duyarlılılığını kaybedersin.
KABADAYILAR BENİ SEVER
- "Umut Sokağı", "Ateşdağlı", "Tatar Ramazan" gibi filmlerde ezilmişlerin hakkını koruyan, fakirlere, güçsüzlere yardım eden, vurduğunu deviren, uyuşturucu ve kadın satıcılarıyla savaşan kabadayı rollerinde oynadınız. Bu filmde de yine aynı tarz savaşlar içindesiniz. Aslında günümüzün yapay kahramanı Polat Alemdar'dan önce siz vardınız değil mi?
-Ben polemiğe girmem. Dizideki Yavuz karakterine baktığınız zaman bu tarifin ne kadar doğru olduğunu ve bunun patentinin bende olduğunu göreceksiniz.
-Hangi patent?
- Söylediğiniz patent.. (Gülüyor...) Ben elime silah alıp insanları dövmeye başladığım zaman kıyamet koptu. Hayatın içinden olmayan hiçbir şey yapmadım. "Tatar Ramazan" diye bir film çektim, o film bu ülkede İstiklal Marşı kadar ezbere biliniyor. Çünkü hayal bir kahraman değil o. Çankırılı, hapishanede yaşamış bir adam. Kemal Tahir'in kendi hayatını anlattığı bir hapishane filminde oynadım, Orhan Kemal'in "72. Koğuş"unda oynadım. Kabadayı oynamışız. Bu ülkenin gelmiş geçmiş bütün kabadayıları benim arkadaşım. Demek ki iyi etüd etmişim onları, adamların ne yaptıklarını görmüşüm. Hiç uçmaz benim filmlerim. Hayatın gerçeği neyse filmde de odur.
-Bütün kabadayılar nasıl dostunuz olabilir hayatın bu kadar ayrı yollarında yürürken
- Onlarla işbirliği yapmıyorum ki ben, arkadaşlık yapıyorum. Bana son derece saygılılar. En kabadayısı, 'abi hoş geldin' der, toparlanır. Bu sevginin karşılığıdır. Kimsenin yaptığı iş beni ilgilendirmiyor. Ama şunu söylüyorum. Benim filmlerimde hiçbir kahraman yapay değildir. Burada da göreceksiniz. Bakın yanlış adamlara ne yaptığını göreceksiniz. Nasıl yapıldığını da herkes görecek.
- Kadir İnanır olarak 'baba'lığın da üstünde bir güç olduğunuzu mu söylüyorsunuz?
- Bu sevgiyle yapılabilir bir iş... Ben iyi bir babayım...
-Silahınız yok, kaba kuvvetiniz yok... Sadece adınızın ve kişiliğinizin yarattığı güçten söz ediyorum.
- Silahım mı yok! (gülüyor) Allah'a şükürler olsun, 36 yıldır Türkiye'nin her yerinde filmler çektim ve her yerde dostluklar kurdum. O dostlukları da hala devam ettiririm. Diyelim ki senin Antalya'da bir işin var, Urfa'da bir işin var, nerede işin varsa bir dakikada çözerim. Çünkü dostlarım var. En büyük servet bu. Ne için yaşıyorsun? Belki de bir misyon bu. Tanrı bana böyle bir misyon yükledi belki de. Düşünüyorum düşünüyorum, bunu buluyorum. Yani 'git oğlum sen bu görevleri yap, arada filmlerde oyna, şöyle bir insan olarak yaşa, bütün bunları konuş, sonra da gel bakalım' diyecek. Böyle değerlendiriyorum.
-Dizide, yıllar sonra kızınızla kavuşmanız var. Bu sahnenin çekimlerinde herkes ağlamış. Aynı duygu yoğunluğu, hep birlikte dizinin ilk bölümü izlenirken de yaşandı. Gözleri dolanlar oldu, ağlayanlar oldu...
- Tabii ağlayacaklar. Yine kendimden bahsetmiş olacağım ama drama oyunculuğunu kimseye bırakmam. Bu konuda dünyada kendi üstüme kimseyi tanımam. Buyursun kim istiyorsa gelsin. Kimi koyarsanız koyun, şu rolü bir oynasınlar da görelim.