- Bu üç buçuk yılda yaşadıklarınız sizde nasıl izler bıraktı?
- Bu durum bir kadın olarak beni aşağılıyor, erkeklere karşı güvenimi sarsıp savunmasız bırakıyor, onurumu zedeliyor, hiçlik duygusuna kapılmama neden oluyordu. Suudi Arabistan yalnız çalışmaya gelen kadın için hapishane, her anlamda eza-cefa yeriydi. Pencerelerden nefret ediyordum. Sandalyenin üzerine çıkıp buzlu camlı pencereyi azıcık aralayıp demir parmaklıkların ardından gökyüzünü seyretmenin bende nasıl bir duygu yaratacağını anlayabilir misiniz? Hemen yanı başımızdaki, arkamızdaki, önümüzdeki, sağımızdaki, solumuzdaki komşuları görmek ne mümkün! Duvarlar yükseliyordu aramızda.
- Anlattıklarınızdan modern bir hapishane ortamında yaşadığınız sonucu çıkıyor. İlk günlerde alışmak için ne çözümler aradınız?
- İlk zamanlar okulun çevresinde her gün yarım saatlik yürüyüş yapmayı göze aldık, bu isteğimizi kısa zamanda bırakmak zorunda kaldık. Okul müdürü kadın kaçırma olaylarının yoğun yaşandığını söyleyip, okulun çevresinde yürümememiz konusunda uyardı bizi. Okulun bahçesinde volta atmak düştü bize de... Akşamları okula gidip, bahçesinde yürüyüş yapıyorduk. Evimi 'modern hapishanem' diye nitelendiriyordum. Dış kapısının anahtarını ancak iki dakikalık uzaklıktaki okula giderken kullanabiliyordum. Kitaplar da olmasa bir hiçtim sanki... O nedenle bütün yaşantımızın öznesi okuldu.
- Bu katı kurallar çocuklar için de geçerli miydi?
- Evet, çocuklar sokakta oynayamıyor. Zaten kız çocuklarının sokakta oynaması mümkün değil.