Yalçın Karadaş'ın Çerkes kültürüne, diline ve sosyolojisine ilişkin anlattıkları da hayli ilginç: "Çerkesler konuştukları dil, etnik kökenleri ve kültürlerini yarattıkları coğrafya itibariyle tarihin bildiği dönemlerden beri Kafkasya'da otokton (yani o topraklardan yeşermiş) bir halk. Çerkeslerin yüzde 90'ını oluşturan Adıge-Abaza-Ubıh grubu 19. yüzyılda sürgün edilince geldikleri diaspora yaşamında, onlara Adıge ve Abaza olmayan diğer kitleler de katıldığı için - örneğin Çeçenler, Osetler (Alanlar), Lezgiler, Avarlar- Çerkes kavramı bir üst kimlik haline geldi. Ama biz hiçbir zaman Çerkeslik adı altında Abaza kimliğini reddetmeyiz, yok saymayız. Türkiye'de sürgünle gelen bütün Kuzey Kafkas halkları Çerkes kimliğinin bir parçası. Yani Adıgeler, Abhazlar, Ubıhlar, Karaçay Balkarlar, Osetler, Çeçen-İnguşlar ve Dağıstan halkları. Büyük çoğunluğu Kafkas dil grubu içinde otokton dil konuşur. İki tanesi farklıdır, Karaçay Balkarlar ile Osetler. Osetler Hint-Avrupa dili, Karaçay Balkarlar ise Ural-Altay dil grubunda Kıpçak lehçesi konuşur. Kafkas kültürü bir etnik grubun varlığı olamayacak kadar zengin ve değişik bir kültür. Bu bile ırkçılığın ne kadar büyük bir aptallık olduğunu gösteriyor. Çerkes ırkı diye bir şey yok, Çerkes halkı, kültürü diye bir şey var. Kuzey Kafkas halkları dini farklılıkları son derece doğal sayar. Bir ailenin yarısı Müslüman yarısı Hıristiyan olabilir Çerkeslerde. Osetlerin ve Abazaların çoğunluğu Hıristiyandır. Ancak doğuya gittikçe, İslamiyetin etkisi artar. Bizim için din başat bir kavram değil. Kutsal olan doğadır, insandır ve saygıdır."