Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Hakikat şarapta gizlidir

Eski meyhaneler küflü şarap kokardı, buram buram... Bu küflü şarap kokusunda, kaymak gibi "torik lakerdası"nın sihirli kokusunu, tuzunun ipeksi letafetini, tatlı kırmızı soğanın ihtişamlı kokusunu bulabilirdiniz. Kurutulmuş "uskumru çirozu"nun ekşimtırak yanık kokusu, sirkenin buruk, terenin yumuşacık kokusu vardı bu küflü şarap kokusunda. Küflü şarap kokusunda, saman ateşi dumanının isinde pişerek hazırlanmış balık pastırması, "likorinoz"un, "tuzlu sardalya" nın, genellikle hamsi, bazen çaça balığından yapılan, tuzlu yağlı balık ezmesi, "ançuvez"in kokuları da vardı biraz. Biraz da orta yağlı beyaz peynirin kokusu..." İçki dünyasına bir ömür boyu hizmet vermiş, barmen, yazar Vefa Zat hatırladığı eski İstanbul meyhanelerinin kokusunu şiirsel bir ifadeyle böyle dile getiriyor. Eski İstanbul meyhaneleri şarap kokuyordu. Çünkü buralarda daha çok şarap içiliyordu. Nitekim "meyhane" sözcüğü de şarap içilen yer anlamına gelmiyor mu? Genellikle eski meyhanelerin zemini topraktı ve kadehte kalmış şarap yere dökülerek sulanıyor, bu da Vefa Zat'ın hatırladığı, çok değişik kokuların harmanı içinde kendini belli eden o tipik küflü şarap kokusunu yaratıyordu. Kim ne derse desin, eski meyhanelerin başlıca içkisi şaraptı. Her ne kadar dinsel kökenli yasaklar zaman zaman Müslüman içicilere zorlu zamanlar yaşattıysa da, bu yasaklar hiçbir zaman fazla sürmedi ve İstanbul içkicileri her dönemde fazla göze batmamaya çalışarak, şaraba geri döndüler. Tıpkı bugünlerde yaşam kaygısıyla iştahları kaçan rakıcıların önemli bölümünün şaraba geçtikleri gibi. Zaten bir süredir sağlık gerekçeleri ve düşük alkollü oluşunun etkisiyle, şarap bir yükseliş içindeydi. Ama son rakı skandalının ardından rakı fanatiği olmayan çok sayıda akşamcı, Romalıların deyişiyle "in vino veritas, yani "hakikat şarapta gizlidir" sözünün doğruluğunu keşfetmeye başladı. Şarap, Osmanlı'nın ilk günlerinden beri Anadolu topraklarında yaygın; üretiliyor, içiliyor. Ancak İslam dininde tanımlanmış çeşitli yasak ve günahlar arasında yiyecek içeceklerle ilgili iki kesin yasak bulunuyor; domuz eti ve şarap. Müslüman Türkler hiçbir zaman domuz eti yasağını çiğnemek gibi bir eğilim içine girmemiş. Buna karşılık şarap, tüm yaptırımlara rağmen Müslüman halk arasında da tarih boyunca içilmiş.

DEVLET YASAĞI 3 GÜN
Adnan Adıvar, 1947 yılında şöyle yazmış: "Sadrazam hezimetleri, yangınları, yaralama, öldürme ve diğer ahlaki cürümleri hep içkiye bağlar ve bir yasaktır çıkarırdı. Rind meşrep şairler bu yasaklardan üzülürlerdi; meyhaneciler sokaklara devrilmiş şarap fıçıları karşısında el bağlayıp ah ederlerdi. Patrikler, ruhani ayinleri için el altından şarap tedarikine kalkışırlardı. Fakat bütün bu hengame uzun sürmez, yine fıçılar dolar, meyhanelerin ilk önce arka kapıları açılır ve nihayet çeng-ü çegane başlardı. Bazen bu ahenkler ol rütbeyi bulurdu ki, minarelerde müezzinin sesini bastırırdı. Velhasıl bütün bu yasak nümayişleri geçince, herkes yine 'devlet yasağı üç gün sürer' vecizesini bir ayet, bir hadis gibi tilavet ederdi." Metanol zehirlenmelerinin önü alınamaz ve bugünkü dehşet ortamı devam ederse, bunun vebalini yalnızca gözünü para hırsı bürümüş vicdansız sahte içki üretenlerde aramayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA