Önceki haftayı İzmir'de geçirdim. İzmir Sinema Derneği'nin öncülüğü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla yapılan 12. İzmir Kısa Film Festivali'nin jüri başkanıydım. Fransız Kültür Merkezi'nde çok güzel filmler izledik, genç Türk sanatçılarını değerlendirdik. İzmir'in hiç bilmediğim yanlarını keşfettim. Önce Fevzipaşa Caddesi'nde yeni onarılan Kavaflar Çarşısı, Hisar Camisi ve de Kızlarağası Hanı'nı gördüm. Burası başlıbaşına bir turistik atraksiyon ve İzmir'in önemli bir kruvaziyer uğrağı olmasını destekleyen bir olgu. Sonra festival başkanı Nesim Bencoya, bizi Yahudi semtini görmeye çağırdı. Ve ağzım açık kaldı. Anafartalar Caddesi boyunca eski Türk evleri onarılıp otel olmuştu. Yan sokaklardaki 'kortigo' tarzı, avlulu eski Yahudi evleriyse genelde atölyeye dönüşmüştü, ama ayaktaydı. Sonra Kemeraltı'na komşu semtte eski havraları keşfe çıktık. Kimi yarı yıkık ve onarım bekleyen, kimileriyse -en azından ikisi- sapasağlam ve pırıl pırıl, çok azalmış cemaatin dualarına da açık havralar. Museviliğin derin İzmir'deki bu izlerini hiç bilmiyordum.