Her anne biricik, her anne sevilir. Dört dörtlük, mükemmel, kusursuz olması gerekmez; işin doğası gereği böyledir.
Ama şöyle de bir gerçek var ki anneler ikiye ayrılır: Hayatı kolaylaştıranlar ile zorlaştıranlar. Hafifletenler ile üstünüze fazladan yük bindirenler.
İlk gruptakiler ikincilerden daha fazla sevilir diye bir kaide yok. Herkesin tek bir annesi olduğu için, ne çıkmışsa bahtına, onu biliyor, ona bağlanıyor. Günahıyla sevabıyla, onu baş tacı ediyor.
Yani 'Hakimânım' Feride, o süs bebeği, koca kuklası, empati yoksunu, imaj düşkünü validesi Kerimânım böyle diye sevmemezlik etmiyor onu (Karadayı).
Ama işte görüyoruz kızcağızın hali nasıl harap. Destek bir omuza, şefkatli bir kucağa nasıl muhtaç... Bakan beyi terk edip de kendi fakirhanesine geldi diye nasıl buldumcuk...
Bu pozisyonun en birinci vazifesi, evladını iyi etmek olmalı. Saçını süpürge etme ama hayatı da zehir etme en azından.
Halbuki dört bir taraf, çocuğunun dünyasını karartmaya sanki yeminli kadınlarla dolu. Bu hallerle saadet uzak, görmüyorlar mı? Hangi haller? İşte en zarif tabirle zor anne olmanın pırlanta kuralları...
ŞAHSİ VİTRİNİNİZ İÇİN YAVRUYU TELEF EDİNİZ: Çocuk, 'aşkın meyvesi', 'soyun devamı', 'biyolojik saatin zili' olmakla beraber, modaya uymanın da gereği artık şehirli kadınlar için. Şık bir aksesuvar; iyi resim veriyor. Ama bazı kuralları var tabii: 0-6 aydan itibaren dekontrakte şıklığın bir temsilcisi olacak. Saçının lülesi, pusetinin markası, hepsi kuralına uygun olsun diye yeni doğan ünitesinden itibaren hummalı, hırslı bir kampanya başlatılacak. 'Çocuk da yaparım kariyer de'yi, 'Nasıl da sosyaliz bakın'ı kanıtlamak için de her fırsatta cemiyet âlemine sürüklenecek ki ambale olsun.
PROJE TASARIMCISI OLUNUZ: Anneler için artık her çocuk bir proje çocuk. Hangi okulda okusun, İngilizce'yi hangi, diğer hangi dilleri kaçıncı ayında öğrensin... Ne tür hobilere, sporlara yönlendirilsin, embriyo aşamasında tartışılıyor. Her anne bir proje tasarımcısı, yeni hayat dizaynırı, aynı zamanda de bir transfer elemanı, servis şoförü artık. Piyanodan al yüzmeye taşı, basketin akabinde sanat atölyesi var... Oyuncakla oynamayan bu garipler, bizatihi oyuncak...
SINIFSAL KAYGILARINIZI EMPOZE EDİNİZ: Okulların peşinde bu derece helak olmanın dibinde, iyi bir eğitimden daha da önce sosyal muhit, sınıfsal kaygı geliyor. Öncelikli dert iyi İngilizce öğrenmesi olsa, ilk fırsatta yurtdışına yaz okuluna gönderip arayı kapatırsın ama hayır! Anneler, sınıf kaygıları yüksek canlılar ve Feride'nin annesi Kerime'de o, zamanelerde bu türlü aksediyor işte.
ŞAHSİ TATMİNSİZLİĞİNİZİ ONA YÜKLEYİNİZ: Kafayı evle, çocukla yiyip kendini sırf onlar üstünden tanımlayan kadınlarla karşılaşıyoruz. Varsa yoksa çocukların organizasyonu, evin temizliği, düzeni, trafiği... Herkes püskürtülüyor, baba sindiriliyor, terör estiriliyor. Kadının kendine ait bir işi, meşgalesi yok çünkü ve esasında ölecek tatminsizlikten. O zaman ne yapıyoruz? Kendi sıkıntımızı çocuğa yüklüyor, içimizde kalmış her şey için onu suçluyoruz. Bingo.
KENDİ ÇOCUKLUK TRAVMALARINIZI YANSITINIZ: Herkesin var nevrozu, ukdesi, ana-babasıyla derdi... Nesilden nesile geçen şeyler bunlar. Her annenin çocuğuyla ilişkisi, ebeveyniyle olandan bir iz taşıyor. Kendi yapamadıklarını, başaramadıklarını, çocuğu ille de, muhakkak gerçekleştirsin istiyor. İte kaka. Her ne pahasına...
MUKTEDİRE GAMMAZLAYINIZ: Annenin başlıca işlevlerinden biri de eğer otoriter, tavizsiz, astığı astık bir baba varsa elde, ortak mamulü ondan koruyup kollamak. İzin alınacaksa aracı olmak, idarelik bir durum varsa üslup mühendisliğine soyunmak. Ama kimisi inadına sertleştirir ortamı, gammazlar aile reisine. Beceriksizliğine, basiretsizliğine sığınıp muktedirle işbirliğine girip korku tüneline sokmaktan kaçınmaz bilhassa da kızları. Bir kız çocuğun yaşam standardını düşürmek, tam da böyle bir şeydir.
MÜŞKÜLPESENT OLUP HER ŞEYE BURUN KIVIRINIZ: Bunu çok isteseniz de yapamayabilirsiniz aslında. Zira birkaç jenerasyon öncesine ait, tedavülden kalkmış bir alışkanlık. Şimdiyse yavrusunun 'nutella'sında boncuk bulmak revaçta. Ve öyle alelade boncuk değil, elmas, zümrüt, yakut dolu 'nutella'lar! Öylesine eşsiz bir değer, en mankafa velet bile...
İLTİFATLARA BOĞUP ÖZGÜVEN POMPALAYINIZ: Ki poposu tavana vursun. Hocaları tarafından itaatsiz, arkadaşları arasında sevimsiz bulunsun. Biraz büyüyüp kazara ilk stajını yaparken eşekten düşmüşe dönsün. Dünyanın en önemli yaratığı olmadığını anladığında çok geç olsun.
SİTEM EDİP VİCDAN AZABI ÇEKTİ- RİNİZ: Hayat zaten itiş kakışlı bir yol. Sürekli dırdır vırvır yapan, aramıyor diye sitem eden, gelmedi diye vicdan rendeleyen bir çeşit olun ki, yolda az taş varmış gibi bir de size takılsın.
DÖRT KOLDAN DEDEKTİFLİĞE SOYUNUNUZ: Aman hiçbir şey kaçmasın sakın gözünüzden. Facebook, twitter, instagram hesaplarını deli gibi takibe alın, telefonunu sürekli kurcalayın, kelimelerde sır, fotoğraflarda delil arayın... Yakın arkadaşlarının anneleriyle çete kurun, sürekli takipte kalın, her havadisi yayıp köpürtün. Hiçbir dalaveresini de yutmaz yüzüne vurursanız muzaffer bir edayla, tamamdır.
SÜREKLİ ROL ÇALINIZ: Herkes annesinin genç ve güzel olmasını ister; hava atılacak bir durumdur bu. Ama 'yummy mummy' de (ilik/fıstık/ iştahlandırıcı anne diyelim) bir yere kadar. Türkiye'de pek az erkek çocuk sokakta annesine laf atılmasından haz eder herhalde. Hiçbir kız çocuğu da beğendiği oğlanın, annesini ona tercih etmesini istemez. Ama sıfır bedenlerle, barbie gardıroplarıyla, bitmez estetik müdahale ve diyet programlarıyla, kızlarından feci rol çalıyor artık 'yaşsız' kadınlar. Onları iyice travmatize etmek için adeta, daimi rekabetteler.
'FOLLOWER' VE 'LIKE' YARIŞTIRINIZ: Rekabet ve popülarite artık her alanda daha görülebilir, ölçülebilir ve sinir bozabilir şekillerde. Sosyal medyadaki takipçi sayın kadarsın, aldığın 'like' ölçüsünde sevilmeye layıksın. Bunları yarıştıran akranlar olması gayet normal de, çağdaş, modern, fazla hevesli, dönemin ruhunu kapmış bırakmaz skorcu anneler de girince topa, eyvah eyvah!