Hayatta en tiksindiğim yazı işleri hatası, özel isimlerle ilgili olanlar. Attila İlhan'ın Atilla olmadığını, Cemal Süreya'nın Süreyya olmadığını öğreneceksin bir zahmet.
Halet Çamlıbel diyemezsin. Dersen, ömür boyu düşmez utancı üstünden.
Biliyorum, çünkü demiştim. 20 yıl önce olmalı. Cehalet pis bir şey...
Halet Çambel, 98 yıllık ömrünü arkeolojiye vakfetmiş, Hitit kenti Karatepe'yi keşfeden ekipte yer almış bir bilim kadını.Ayrıca Türkiye'den olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcu (eskrim dalında). Pazar günü hayata veda etti, huzur içinde uyusun. Ardından yazılanlara bakıyorum da, ne kıymetli, adını hep cümle içinde kullandıklarımızın (Ebru Gündeş! Esra Erol!) dışında apayrı işler yapan, başka ideallerin, hedeflerin peşinden giden ne müstesna kadınlar var...
TV'de belki bininci kere dönen Breakfast at Tiffany's'e kayıyor gözüm. Yine Çılgınlar Kraliçesi diye çevirmişler, ne saçma... Rakipsiz bir bebek-kedi-oyuncak-kadın Audrey Hepburn. Ne kadar güzel, hüzünlü, uçarı...
Ve bugünün albeni normlarına da ne kadar uygun... Halet Çambel'den çıkıp Audrey Hepburn'de duraklamışken, Esra Erol'un kaybettiği bebeğiyle ilgili çalkalanmaları mı yazacağız yani şimdi? Reva görülen bu mu?
İBADETİN MAGAZİNİ OLMAZ, EVET!
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ın beraber olduğunun anlaşıldığı aktris Julie Gayet galiba dört aylık hamileymiş, ortalık ayağa kalkmış. Aralarını Hollande'ın eski eşi Segelone Royal'in yaptığı iddia ediliyor, 'first sevgili' Valerie Trierweiler baygınlıklar halinde...
Los Angeles'taki Altın Küre'de Jennifer Lawrence'ın beyaz kağıt bebek elbisesi ne öyle hakikaten?
Julia Roberts'ın tuvalet içine giydiği, bir de ayrıca koltuk altları geren beyaz gömleği?
Kenan Işık, Haluk Bilginer ve Sinan Çetin'i kastederek "Bunların üçü de benim sevgilim, kafam da çok iyi. Bunlar beni Bebek Otel'e atacaklar. Orada fantezi yapacağız" diyen Müjde Ar'a, onu seven biri, iyilik olsun diye söylese artık: 1. Komik ile gülünç arasındaki çizgi ince mince ama var. 2. Keşke onu ikinci kategorinin bu kadar göbeğinde görmesek. 3. Aysel Gürel başka bir türdü, tekrara hacet yok. Gülben Ergen "İbadetin magazini olmaz" diyor, çok doğru.
Ama taksi şoförü edalı diklenen bir yüz ifadesiyle kırmızı tesbihi sallayarak tam da bir tür magazin yapıyor yine kendisi.
SİNEM KOBAL, ALİ SAYDAM'A KURS AÇSIN!
Sinem Kobal, Arda Turan'dan soğumuş artık iyice, "Bu iş bitti!" diyor. Ali Saydam'a filan kurs verecek mükemmeliyette yönetiyor bu kız ne hikmetse bu ilişkiyi de, arkadaş çevresini de, magazin âlemini de, cümlemizi de. Hiç çuvallamadı, başkasının kriz addedeceği o ertelemelerden her şeyi hep kendi lehine çevirip çıktı, şaşkınım.
Charlize Theron, Sean Penn'in silah koleksiyonundan vazgeçmesini istemiş; nasıl böyle talepkar olabiliyor bazı kadınlar... 60 parça eritilip heykel yapılacakmış, şimdiden CNN'ci Anderson Cooper 1.4 milyon dolar ödeyerek müstakbel heykeli almış. Kadın İşi Banka Soygunu filminin tanıtımı için Meltem Cumbul, Özge Ulusoy, Filiz Ahmet ve Esra Dermancıoğlu jartiyerle poz vermişler. Amma yaratıcı! Ve bir gaz daha:
Meltem Cumbul'la Sırrı Süreyya Önder'in adlarının birlikte anılmasına "Ayıp" demiş SSÖ. Buna diyoruz 'ayıp' diye öyle mi, burada başka hiçbir zamanlama hesabı yok, sadece 'ayıp' var. Peki madem, bunu da yiyelim oldu olacak...
Sinan Akçıl'ın sevgilisine göre GSM operatörü değiştirdiği ortaya çıkmış. Son faturası 10 bin lira gelince, şimdi Ebru Şallı'yla beraber yine başka operatöre geçmiş. İnsanlar ne yapıyor da telefon faturası 10 bini buluyor? Asıl ilginç olan bu değil mi?
Türk Kalp Vakfı'nın davetinde sunuculuk yapan Petek Dinçöz sanki 10 yıl evvelinde dondurmuşuz gibi duruyor.
Ahu Yağtu kendi sitesinin yüzü olmuş, 70'ler kampanyasını kendi fotoğrafıyla tanıtmış, işte haber diye buna denir!
Dahası da var: Ahu Yağtu, bara gitmiş! Vay vay vay!
Beterin beteri: Hande Ataizi'nin kaderi: 12 yıl sonra Sevda Demirel'le Bebek'te aynı kadraja girmiş.
O en kaçtığın (İki Kere Kiki), böyle de yapışır...
YENİLİKÇİ VE MEKTEPLİ KADIN DERGİSİ
Böyle gündelik magazinin hiçbir yere çıkmaz kör sokaklarında kaybolmuşken, aaa!
Meğer tarihte bugün ne olmuş dersiniz?
Tam da 1886 yılının 18 Ocak'ında, Şükûfezar dergisinde 'Saçı uzun aklı kısa' deyimine karşı mücadele başlatmış kadınlar. Şükûfezar, döneminin yenilikçi bir kadın dergisi. Derdi yemeğin nasıl hazır edileceği, yuvanın nasıl korunacağı değil. Çocukların nasıl doyurulacağı, eşe itaatte nasıl kusur edilmeyeceği değil. 'Mektepli' bir kadın dergisi; okula giden yeni nesil kadınları hedef alıyor. Kadrosu da sadece kadınlardan oluşuyor ki bu açıdan da bir ilk. İmtiyaz sahibi Arife hanım, Maarif Nazırı Münif Paşa'nın kızı. Kafası, toplumsal gelişmede kadına rol biçer biçimde işliyor.
Şöyle bir önsöz yayımlamışlar: "Biz ki saçı uzun aklı kısa, diye erkeklerin hande-i istihzasına hedef olmuş bir taifeyiz. Bunun aksini ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek, şah-rah-isa'y ve amelde mümkün olduğu kadar payendaz-ı sebât olacağız."
Gerçi bu büyük laflar, lafta kalmış sonra biraz. Öyle aman aman feminist bir varlık gösterememiş. İlk sayısı bazı kaynaklara göre 1884, bazılarına göre 1886'da yayımlanan derginin adı 'Çiçek bahçesi' demek. Sadece beş sayısı bulunuyor (Tamamı Erzurum Atatürk Üniversitesi'ne ait kütüphanede); 16'şar sayfadan toplam 80 sayfa.
Fatma Nevber imzalı 'Eldiven Üzerine Yüzük Takmak Ne Oluyor? Bu da mı Moda?' başlıklı yazının sembolik bir durumu var anladığım kadarıyla. Moda üstüne, din üstüne, muhafazakarlık üstüne keskin bir eleştiri bu.
Ama derginin nefesi yetmiyor diyelim; önsözünde dert edindiği 'Saçı uzun aklı kısa'nın üstüne gitmiyor, gidemiyor. Yine de zamanı için aydın bir adım haliyle...
Türlü çeşit kadın var, saçların da akılların da boyları muhtelif. Uzunluğu kısalığı mühim değil; saçınız da aklınız da temiz olsun diye bağlayalım bu yazımızın bari sonunu!