Dün kaleme aldığım yazının sonunda, değerli Efdal Sevinçli'nin "Gölgedeki İzmir Yazıları" adlı kitabından verdiğim bir örnekle, büyük ozan Nazım Hikmet'in 1925 yılındaki karanlıkta kalan 3-4 aylık İzmir günlerini aktarmıştım. Bugünkü yazımda da, o yıllara ilişkin, farklı bir kaynaktan edindiğim, iddia içeren bir bilgiyi yazacağımı belirtmiştim.
Elbette bu bilginin doğru olup olmadığından çok emin değilim.
Ama yeri gelmişken bu bilgiyi, İzmir belleğine bir not olarak düşmenin ve 'doğru mu, değil mi?' sorusuna yanıtı ise Nazım Hikmet ve İzmir araştırmacılarına bırakmanın yerinde olacağını vurgulamalıyım. Gelelim konunun özüne:
Yıl 1977. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde okuyorum.
O dönem, çok sayıda genç insan gibi, gençlik ideallerinin tüm güzelliğini taşıyarak, daha güzel bir dünya kurmak umuduyla, genç sol hareketlerin tümüne yakın duruyorum. Bu arada, hem 68 Kuşağı'ndan kalmış, 12 Mart askeri darbesinde fırtınalı günleri yaşamış ve acıları paylaşmış, bizden yaşca büyük dostlar ile iletişimimiz var; hem de onlardan daha yaşlı olan solcu büyüklerimiz ile.
GELECEĞE UZANMAK
İşte bu insanlardan biri, İzmir'de İkiçeşmelik'ten Kemeraltı'na kavuşan bir yokuşun üzerinde, eski kitaplar satan, dükkanında kedisiyle birlikte yaşayan, o dönem yaşı galiba 70'i geçmiş olan ve soyadını şimdi hatırlayamadığım Osman Amca'ydı. Sık sık, bir grup genç, onun dükkanına gider, anılarını dinler, arada sırada bize anlattığı hikayelerde, o günden geleceğe uzanmaya çalışırdık.
Osman Amca, çok eski bir TKP'liydi. Elbette, biz tanıdığımızda TKP ile bir iletişimi yoktu. Ama kendisini hep TKP'li olarak tanımlıyordu. Geçmiş yıllarda, şu an anlatımından hatırladığım kadarıyla, 1950'li yıllarda gerçekleşen tevkifatlarda (tutuklamalar), TKP üyeliği suçlamasıyla uzun yıllar hapiste kalmıştı. Osman Amca'nın hikayelerini dinleyen çok az sayıda insan arasında, bugün hala İzmir'de yaşayan dostlar da vardır. Ve eminim bu yazıyı okuduklarında, konuyu daha iyi hatırlayacaklardır. Osman Amca, ezbere bildiği TKP marşlarını ve türkülerini bize içli sesiyle söylerken, aralarından birisine gelince, daha da özenirdi. Çünkü, Nazım Hikmet İzmir'e saklanmak üzere geldiğinde (1925), kendisi çok genç bir işçiydi, Nazım'ı tanıma şansı elde etmişti.
HEP YÜREĞİMDE
Yine Osman Amca, aşağıda ilk kıtasını aktaracağım şiiri, Nazım Hikmet'in çok kısa kaldığı kentte, İzmirli tütün işçisi bir genç kıza aşık olduktan sonra yazdığını öne sürer, bu şiirin sonrasında bestelenip, şarkı olduğunu belirtirdi.
İşte o şarkıya dönüşen şiirin başlangıcı (ezberimden) şöyleydi:
"Her akşam yorgun işten dönerken
Görürdüm onu, yolumda ben
Düşürmüştü gönlüme bir sızı
O üzüm gözlü, işçi kızı..."
Ellerinde işten kalan iz var
Tütün işlemiş o parmaklar
Allıksız yanaklarla dudaklar
İzmir narı gibi kırmızı..."
Evet, bu yazıyı sadece İzmir'in gayriresmi tarihine küçük bir not düşmek amacıyla yazdım.
Rahmetli Osman Amca'nın bize gençliğimizde anlattığı bu hikaye gerçek miydi, yoksa onun zengin düş gücünün bir ifadesi miydi, bunu bilmiyorum. Ama onun dokunaklı sesiyle sevdiği bu şarkıyı, hep genç günlerimizin güzel bir hatırası olarak, yüreğimde saklarım...