Bizim de bir masalımız olsaydı... 'Bir varmış bir yokmuş' diye değil 'varmış' diye başlardı. İşte o 'var'ların içine birçok şey sığdırdık. Kent gazeteciliği üzerine yeniden ihtisas yaptık.
Başkent'in Ankara'sına yakışır bir gazete olmalıydık. Öyle de oldu. Bu kenti kucakladık. Siz değerli okurlarımızdan aldığımız güç, moral olmakla kalmadı. Ortak bir sinerji olup çıtayı yukarıya taşıdı.
Övgü dolu sözleriniz karşısında 'şımarmak' yerine mahcubiyet duyduk. Eleştirilerinize tepki koymak yerine yolumuzu aydınlatan güçlü bir ışık kabul ettik.
Bu kentin daha yaşanabilir olması adına doğru bildiklerimizi hep söyledik. Söylemekten çekinmedik.
Taşın altına elimizin konulması gerektiği anlarda gövdemizi feda ettik. Bahane hiç bir zaman sığındığımız bir liman olmadı. Yorgunluk nedir bilmedik. Mesai mefhumu gözetmedik. Gözetemezdik de... Öyle bir lüksümüz olmadı.
Sizden gelen en küçük bir notu, ihbarı kutsal kabul ettik. Birbirimize ulaşamadığımız an hiçbir vakit olmadı. Ulaşılabilir olduk.
Çözüm yolunda kentin ortak sorunlarına projeksiyon tuttuk. Biz bu kenti tüm değerleriyle sevdik. Kent de bizi...
İşte o değerler söz konusu olduğunda hırçınlaştık, keskinleştik. Çünkü söz konusu yine sizdiniz. Size rağmen kimseye geçit vermedik. Gerektiğinde siper olduk. Yeri geldi duvar ördük.
Yazdığımız her haberin ve fotoğrafın altında sizin imzanız oldu. Sizinle birlikte size gazete yaptık. Siz ne istediyseniz onu sayfalarımıza taşıdık. Hiçbir haberi sayfalarımızda bırakmadık, takipçisi olduk. Sonuç alıncaya kadar ısrarlı takibimizi sürdürdük.
'SABAH Ankara yazdıysa doğrudur'u şüpheye düşürmedik. Buna da hakkımız yoktu. SABAH Ankara'nın güvenilir şemsiyesi hiçbir zaman kapanmadı.
Güveninize layık olabilmek adına güvenilir habercilik çizgimizden ödün vermedik. İnandıklarımızı meslek ilkeleri çerçevesinde yazdık.
Basın özgürlüğünü hiçbir zaman kişisel hırs ve arzularımıza mahkum etmedik. Özgürlük diye bağırıp akşama kadar bu ülkenin, bu kentin değerlerine sövmedik. Sövenlerin özgürlük anlayışına da ortak olmadık.
Mantar gibi türeyen meslek çatı örgütlerimizin sessizliği bizim sessizliğimiz olmadı.
İşte bizim masalımızın içindeki temel olan 'var'mışlar.
Siz varsanız biz varız…
Ve son söz… Soma'nın ardından deprem... Kocaeli'de, Sakarya'da, Bolu'da, Düzce'de günlerce 'Orda kimse var mı?' diye bağrışan seslerin tanığı, yaşanmışı oldum. Acım oldu, acılı yaşadım. Ne 12 Kasım ne de 17 Ağustos unutuldu. Üzeri tozla kaplandığı zamanlarda, o kendini bir vesileyle hatırlattı.
'Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz'i yıllardır konuşuyoruz, anlatıyoruz. En ufak bir sarsıntıda öğrenilmişliğin tamamlanmadığını görüyoruz.
Evet deprem kuşağında bir ülkeyiz. O ülkenin insanları olarak bunu idrak etmek durumundayız. Şiddetin hissedilmiş olması bile dünyamızı kabusa döndürüyor.
Geç-miş olsun ama unutulmuş olmasın… Sağlık, mutluluk ve acılardan uzak bir hafta olsun…