|
 |
 |
 |
|
|
 |  |
  |
|

Acaba yine bir dış parmak düğmeye mi bastı?
Şair bir dostumuz vardı. Bebek'te, pencereleri giyotin gibi açılıp kapanan eski yapı evlerden birinin, bahçe katında otururdu. Akşamları içer ve evine geç gelirdi. Eşinden korktuğu ve onu uyandırmaktan ürktüğü için de, sokak kapısını kullanmaz, salonun penceresini kaldırıp sessizce içeri süzülürdü. 1979'un bir sonbahar gecesi yine alkolündeki kan oranı düşmüş şekilde pencereden evine girerken, ayağı pervaza takıldı ve yere yuvarlandı. Ancak vücudu salonun zeminine değdiği anda öyle bir gürültü koptu ki, çıkan sese inanamadı. Bir yandan "Benim düşmemden bu kadar gürültü nasıl kopar" ın cevabını bulmaya çalışıyor, bir yandan da "Karım bu gürültü ile uyandığında ona ne diyeceğim" in telaşını yaşıyordu. Şairin bilemediği şey ise, onun yere düştüğü anda Haydarpaşa önlerinde seyreden petrol dolu "İndependante " adlı tankerin bir başka gemiye çarpıp infilak etmiş olmasıydı. O yere düştüğü sırada Topkapı Sarayı'nın camları da kırılmıştı. Şu anda dünya piyasalarındaki çalkantının Türk ekonomisine bir kriz şiddetinde yansımasını hayretle izleyen AK Parti iktidarı yöneticileri de herhalde aralarında "Bu gürültünün sebebi biz miyiz" diye konuşmaktadırlar.
GLOBAL DALGALANMA Gerçekten de global dalgalanma hemen her gelişen ekonomiye yansımalar gösterdi. Daha düne kadar reformları ile dünyaya örnek gösterilen Macaristan'ın kredi notu düşüverdi, Güney Afrika Randı sarsıldı, Meksika Pezosu yüzde 7 değer kaybetti, Rusya'da borsa dibe vurdu. Ama bu yansımalardan hiçbiri Türkiye'deki kadar sarsıcı olmadı. Bunun hem ekonomik hem de siyasal nedenleri olduğunu, Mısır'daki sağır sultan bile duymuş durumda artık. Kronikleşen cari açığın yarattığı riske, AB'yle restleşmeler ve Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin kamplaşmalar da "Siyasi riskler" olarak eklenince, içeride kopan gürültünün neden bu kadar büyük olduğu anlaşılabilir. Ancak başka etkenler de var mı acaba? Başka bir deyişle, acaba "Birileri" AK Parti iktidarının sonunu getirmek için düğmeye basmış olabilirler mi? Mesela bu birilerinden bazıları Washington'da ikamet ediyor olabilir mi? Artık biliyoruz ki, demokratik rejimlerde iktidarlar seçimle belirlenir. Ne ABD, ne medya, ne sermaye, milyonlarca seçmenin iradesini çok fazla etkileyemez. Ama seçilmiş bir iktidarı, konvansiyonel siyasetin yöntemleri dışında yıpratıp, iktidardan uzaklaştırmanın sayısız yöntemi vardır. Bu yöntemler "Darbe" yaptırmaktan başlar, Şili'de olduğu gibi ev kadınları tencereleriyle sokağa dökülebilir veya siyasi istikrarsızlılık pompalanıp ekonomik çöküntüye yol açılır. Neticede bir devalüasyon ertesinde yeniden seçim kazanmış bir iktidar yok gibidir.
KOMPLO TEORİLERİ Tabii ki "Komplo Teorileri "ne kapılmak gibi bir tehlikede var bu tür bir değerlendirme denemesinde Ancak AK Parti iktidarının ABD ile mevcut ilişkilerindeki "1 Mart Tezkeresi" ve "Hamas Ziyareti " benzeri kırılma noktaları değerlendirilirse, Washington'daki her thinktank toplantısında konuşan Neo-con sözcülerinin AK Partiyi yerden yere vurdukları düşünülürse, durup dururken, eski ABD Ankara elçisi Edelman'ın Türkiye'ye "3'üncü Adam " arayışı hesaba alınırsa ve Erdoğan'ın danışmanı Zapsu'nun kaç yıl önceki El Kaide bağlantısının yeniden medya pazarına sürüldüğü hatırlanırsa, komplo teorilerinin cazibesine kapılmamak zorlaşır. Bunlara bir de son dönemde Türk toplumunda tırmanan "Amerikan aleyhtarlığı "nın Washington'da yorumlanmasını ekleyin. Neticede eğer bir ülkede işler iyi gidiyorsa, hiçbir parmak bastığı düğmeden bir sonuç alamaz. Ama o ülkede yöneticiler hedeflerini şaşırıp, kendi varlık sebeplerinin tersine yolları seçerler ve iç dinamiklerle dış konjonktür arasındaki karşılıklı etkilenimi unuturlarsa, düğmeler kıvılcımı ateşleyebilir. Gördünüz işte. Komplo teorilerine hep uzak duran bu satırların yazarı bile, bazen buna kapılmaktan kendini alamayabilir.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|