 |  |
İsteyince olsaydı, şimdi astronottum!
Tüyen boğayı zapturapt altına almak için iki bacağını kesen adamın görüntüsü kolay kolay unutulur cinsten değildi. Plazalarımız, Nişantaşı alışveriş ahalisi, üç beş kafe, restoran, butik cinsinden rafine ve batılı hayat tarzının karşılıkları dışında, bu ülkenin bir gerçeği de, hatta en gerçeği gariban boğanın fotoğrafı... Toplum olarak şu şöyle olmasın, böyle olsun direktiflerine bayılıyoruz. Gerçek bir tespit toplumuyuz. Tamam hayatı daha medenileştirmek, yaşam kalitesini artırmak adına verilen talimatlara bir itirazım olamaz. Stat terörü bitsin! Olur hemen biter... Uyuşturucu kullanma yaşı dokuza indi, durdurulsun! Sorun değil, lafı mı olur... Trafik canavarı baydı artık! Nedir ki?.. Kurban kesimleri medeni şartlarda yapılsın! Buyurun dükkan sizin... Listeyi uzatmanın bir manası yok, bildik sorunlar. Ve ertesi gün bu problemler çözülmediği zaman da kendi kendimizi gagalayıp duruyoruz. O problemlerin çözülmesi için boşa harcanmamış bir asır ve iki dünya savaşı geçirmek gerekiyor . Teşhis ettik ya tamam, gerisi çok kolay. İstiyoruz ya, hemen olsun. Evet, talimatları telaffuz ettiğimiz için bir İngiliz, bir Alman falan gibi yaşama hakkımız var! Sürekli kendi temennilerimize aşık olup, sonra da fena halde aldanmış oluyoruz. "Buyurun dükkan sizin"in yerini "Abi taze bitti" alıyor. Bedel ödemeden, emek harcamadan sonuca arada bir ulaşırsınız, o kadar. Bir iki gündür bu aralar yoğun bir şekilde sunulması nedeniyle, Türk filmleri gündemimizi işgal ediyor. Beğeneni var, beğenmeyeni de. İlgili merciler ahkam kesip değerli görüşlerini ifade ediyorlar. Ve genelde de beğenmediklerini söylüyorlar. Bir iki yönetmen dışında Türk filmlerini izlemiyorum. Çünkü başıma gelecekleri az buçuk kestirebiliyorum. Ha, "endüstriyi korumamız gerekiyor" ideolojisi benim için demode bir geyikten öteye geçmez. Bu ibarenin geçtiği ortamlarda, birileri birilerine bi'şeyleri fena halde sokuşturuyordur; emin olun. Ben sıradan bir tüketiciyim ve benim için bir ürünün yerlisi veya yabancısı olamaz. Ürünün iyisi veya kötüsü olabilir ancak. Ama bizde, ne zamandır dikkatimi çekiyor, birileri film çektiğinde kendi ürününe Oscar'lık bir muamele çekiyor, yerse kontenjanından. İnanıyor da buna. İstemekle gerçek anlamda olması için çok mesafe kat etmek gerekiyor. Ve aradaki farkı -bilgi ve sermaye birikimi, emek, tecrübe ve bildik diğer liberal baharatlar- benim sırtımdan lütfen kimse çıkartmasın. Bu sadece sinema endüstrisi için geçerli değil tabii ki. Tüm üretimler ve arzular için mütalaa ediniz lütfen. En zayıf halkayı, bacakları kesilen zavallı boğa fotoğrafı olarak düşünün ve nerede olduğumuzu kolayca çıkartın.
|