  |
|
Ateş'le barut!
Sessiz sedasız yakılan bir "ateş"ti... Rakibiyse "barut"... "Ateş"te bin yıllık türküler yakılırken, "Barut" saç saça başbaşa bir gelin kaynana kavgasıyla dolduruluyordu ! Ateş'te, "Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmazsa" dizeleri gelip geçiyor, Barut'un sloganıysa "Aşk, maşk dinlemem, böyle gelin istemem, hayatta izin vermem, bu bendeki sinir oldukça! " diye monitörlere resmoluyordu... Birinde, üç beş kelimenin konuşulduğu, "dırdır"ın sürdüğü, sahte sözcüklerin ciddiye alındığı yatak odası! ... Ötekinde, Aşık Veysel odası hayatın merkezi oluyordu..... Barut'tan "altın"lar saçılıp, "paralar, pullar" anayasaya dönüşürken, "ateş" "bu toprağın sesi"ni "maziden sevdalar"ı hatırlatıyordu... Barut'un " alay" ettiği aşikarken, Ateş, "halay' dan şaşmıyordu! Barut, küfür, kıyamet in, Ateş'se, "dansın, zeybeğin" ın fotoğrafını donduruyordu... Haftalar böyle gelip geçti... Barut'u "memleket meselesi" yapanlar oldu! Ortalığa saçıldı! Kirli çamaşırlar ortalık yere döküldü! Her şey geride kaldı. Derler ki, yadigar bir hatıra, tad-tuz dahi bırakmadan; kırıp dökerek, Ateş'ten çıkan ses ise düştüğü yeri yakıp, kendi ırmağını bulup, akıııp gitti... Kolay yolu seçmeyişine rağmen kimi zaman en tepe noktalara da çıktı ama, zirvelerden hiç inmedi, yerlere hiç düşmedi. Yine milyonları coşturup, bozlağa, baraka,uzun havaya kattı... Rakibinin karşısında ezilmedi, bükülmedi!
|