Türkiye'de 2 bin 490 Hollandalı firma var ve yaptıkları 21 milyar $'lık yatırım yetmez, daha fazlası mümkün... Başbakan Ahmet Davutoğlu kendisiyle geldiğimiz Lahey'de Hollandalı işadamlarına bunları söylüyordu dün. Yaşlanan ve yavaşlayan Avrupa'nın hâlâ dinamizmini sürdüren ülkesi Hollanda'da durgunluğu aşma yolunda çıkış arayan sermayeye, Türkiye'yi "jeopolitik risklere rağmen en istikrarlı büyüyen ekonomi" diye tanımladı Davutoğlu.
17 milyon nüfusuyla neredeyse Türkiye kadar milli gelire sahip Hollanda ile sadece ticari ortak değil, gurbetçilerimizin varlığıyla da çok boyutlu ilişki içindeyiz. Bu gezinin, kimyasal silahların yasaklanması örgütü ve Türk toplumu temsilcilerini ziyaret yanı sıra hükümetin reformlarını birinci elden yabancı sermayeye tanıtma amacı da var.
Kazan kazan ilkesiyle zaten öteden beri ekonomik ilişkilerimiz bulunan Hollanda'da, Başbakan "daha fazla kazanmaktan" söz ediyor. Parasal genişlemeye rağmen büyümesi düşük pek çok AB ülkesinde olduğu gibi burada da yabancı yatırımcı, kendine yeni parlak ufuklar arıyor. Her ne kadar güneyimizdeki savaş, terör ve mülteci sorunlarıyla gündeme gelse de Türkiye, yakın gelecek için Hollanda örneği ülkelerdeki yabancı sermayeye farklı gelecek sunabiliyor. Özellikle savaşın yakıp yıktığı civar coğrafyanın imarı söz konusu. Doymamış pazarların burnunun dibinde duruyoruz ve ikinci nesil yapısal reformlar ile "daha da kolaylaşan" iş yapma kültürüne sahibiz. Bu geziler son derece gerekli... Daha önce Başbakan ile Sırbistan'da idik. Türkiye, kuzeyinde Rus ayısı, doğusunda İran takozu ve güneyindeki ateş çemberiyle çevriliyken Avrupa, giderek daha da önem kazanan çıkış kapısı oluyor ihracatımız için.
Jeopolitik riskler azalıp reformların neticeleri toplanmaya başladığında, yalnızca Hollanda ile değil, AB ile "zıplayarak yükselen" yeni bir işbirliği dönemi başlayacağını görüyorum. Yeter ki bizim özel sektör de ekonomi diplomasisine ayak uydurabilsin...