Eğer yeterince üretmiyor ve bir sponsora ihtiyaç duyuyorsanız, sizi destekleyene duayı esirgemezsiniz. Zira onun başına bir şey gelince, desteğinizi yitirir, üretimsizlik özrünüzle yüzleşmek zorunda kalırsınız.
Yunanistan'ın AB ile yaşadığı sıkıntının en temel tanımı bu aslında...
Küresel Kriz Avrupa'yı kasıp kavurunca AB fonlarıyla balo yapan Yunanistan, bir anda bu gerçeğiyle yüzleşti. Elden gelen öğün olmaz hesabı, AB'den dilendiğiyle Güney Kıbrıs'ta sadaka dağıtan komik yapı da dağılıverdi.
Güney Kıbrıs'ın başına gelenleri hatırlayın: Banka ATM'lerinden 100 euro dahi çekemez hale gelmişlerdi. Yunanistan ise Troyka'nın pençesine düşmüş, Merkel'in karşısında iki büklüm hale gelmiş, komiser aracılığıyla yönetilmek istenmişti.
Atina'yı kurtarmanın 3 yıl önceki bedeli 240 milyar euro idi. Sanıldı ki bu para verilirse Komşu düze çıkacak ve AB de euro da rahat nefes alacaktı. Olmadı, paralar uçtu gitti. IMF'ye borç filan ödeyemez hale gelince dün 3.3 milyar euro daha geldi. Peki, bu döngü nerede kırılır, Yunanistan kurtulur mu?
Atina, tarihten bu yana "ticaret, siyaset" dinamikleriyle var olagelmiş. Uygarlığa katkı sağladığı oranda parlamış, varlık sebebini inkâr ettiği noktada ise sönükleşmiş... Atina Demokrasisi kavramını yeşertmiş, Batı uygarlığının entelektüel tarlası olmuş...
Site devletler çağında filozofları, sanatçıları, siyasetçi ve bilimcileriyle büyük güç haline gelen Atina'yı, bazen Spartalıların savaşkan gücüyle yok olurken bazen de İstanbul'un jeopolitiğiyle "Konstantinopolis'in taşra kasabası" olarak görüyoruz.
Özetle, Atina'ya adını veren Athena'nın "bilgeliğiyle" yürüdüğünde parlamış, yine aynı kültürün yaramaz çocuğu Dionysos'un şarap ve eğlence düşkünlüğüyle çökmüş bir kent...
Şimdi Atina, sponsorluğa güvenip üretmemenin dramını yaşıyor. Taşıma suyla değirmen dönmüyor zira. Peki, AB patronlarının bu Yunan telaşı niye? Bana göre havanda su dövmekten başka bir şey değil.