Küresel krizden öğrendiğimiz, istikrarın ne kadar önemli olduğudur. Ülkeler bugün özellikle siyasi istikrarı sağlamaya yönelik arayış içinde. Zira değişen rekabet şartları, karmaşada yol alan dünyada ülke yönetiminde istikrarı en önemli unsur haline getirdi.
Türkiye, siyasi istikrarın sağlanması halinde ekonominin ne denli başarılı atılımlar yapacağını gösteren belirgin örnek… Öyle ki IMF dâhil pek çok kurum, küresel krizde pozitif ayrışmayı sağlayan bu istikrardan yığınca ders çıkardı.
Gezi gerginliği, 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla faiz zıplatma, dövizi çıldırtma girişimleriyle dahi bozulamayan istikrarın sürmesi için ne yapılabilir? Bana göre hayati soru budur. İstikrarı tehdit eden iç ve dış unsurları teşhis edebiliyoruz. Çünkü bunların bedelini ödedik. Ancak şimdi yeni bir tehdit söz konusu…
Ekonomide istikrarın tanımı; makroekonomik dengedir. Güçlendirilmesi ve korunması için de seçim vaatlerinde akıl dışı davranmamak gerekir. Aslında partilerin seçim vaatlerinde "kaynak nedir?" sorusu yerine, "nelerden vazgeçeceğiz?" sorusunu öneriyor Prof. Dr. Emre Alkin…
Her tercih bir vazgeçiş ise vaatlerin gerçekleşebilmesi için seçimi kazanma iddiasındaki partinin; icraatlarında neleri feda edeceğini açıklaması, akla yakın bir öneridir. Sonuçta ülkenin kaynakları bellidir ve bir alanı desteklerken bir yerlerden fedakârlık yapılacağı ortadadır.
Rahmetli Özal 1987'de ulaştırma ve haberleşme devrimi için bütçenin üçte birini harcadığı zamanlarda, sağlık ve eğitimden fedakârlık yapmıştık. Ancak bu sayede ekonomideki istikrarı koruyabildik.
Sonuçta; maliyeti ekonomik istikrar olacak her vaat, siyasi istikrarsızlığın tohumunu atacaktır. Siyasi istikrar olmadığında başımıza gelenleri de zaten kayıp yıllar 90'lardaki ömrü ortalama 11 ay süren koalisyonları inceleyerek görmek pekâlâ mümkün.