Ekonomi yönetiminde "mutfak çalışmasının" hız kazandığı, bir aya kalmaz "yapısal kararların" kamuoyunda konuşulduğu bir süreçteyiz. Bu noktada, Türkiye'yi 2023 hedeflerine taşıyacak bir hazırlığa işaret etmek istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, "özel ekonomi takımı kuruluyor" desem, yanlış olmaz. Cumhurbaşkanı'nın başdanışmanlarının koordinasyonunda "akademisyenler, tecrübe sahibi siyasiler, deneyimli bürokratlar, uluslararası marka olmuş isimler, iş dünyasının temayüz etmiş şahsiyetleri ve sivil toplum temsilcilerinden" oluşacak bir çerçeveden söz etmek mümkün. Kuşkusuz, genişletilmiş ekonomi danışmanları kadrosu değil bu. Çekirdek bir ekibin, konuya veya gündeme göre bir araya gelmesine vesile olacağı, beyin fırtınası yapacağı bir ortamın oluşturulması söz konusu. Aynı zamanda bir "sekretaryası" da oluşturulacak. Yani, fikirler dile getirilip, buz üstüne yazı yazılmayacak. Bilgi notları kayda geçirilecek. Zamana ve zemine göre Cumhurbaşkanı'na arz edilecek. Duruma göre, ilgili koordinatör bakana da aktarılacak.
***
Düşünülen model, "
sıcak gündem maddelerini takip eden ama gündemin içinde boğulmayan, daha çok köklü dönüşüm alanlarına odaklanan" çalışma tarzıyla ilgili. Örneğin;
Anayasa, ekonomi bağlantısı,
Türkiye'yi orta gelir tuzağından kurtaracak ve sınıf atlatacak somut çözüm önerileri,
AR-GE yatırımları ve öncelikli teknolojik yenilik alanlarındaki gelişmeler,
Markalaşma altyapısı,
Para ve maliye politikasında güncel küresel yaklaşımlar,
Mikro reformlar gibi...
***
Bu ekibin, hükümetin icraatlarının yanında dublikasyon yaratmasından, gölge kabine gibi çalışıp dışarıda farklı algılar oluşturmasından bahsetmiyoruz. Ama... Başkan'ın danışmanları ve danışma ekibi gibi bir mekanizmadan söz etmek yanıltıcı olmaz. Kuşkusuz, her Cumhurbaşkanı'nın üslubu kendine özgüdür. Aktif siyasetin içinden gelen Cumhurbaşkanları, "
dış politika, ekonomi ve güvenlik" konularında hep ağırlıklarını hissettirdiler. Merhum Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın da danışmanları vardı. Hatta Özal, ekonomi yönetimindeki isimleri ya doğrudan arar ya da Çankaya Köşkü'ne davet edip brifing alır, Başbakan'a da kanaatlerini iletirdi. 1990'ların şartlarında mütevazı deneme olan bu yöntemin, doğrudan halkın oyları ile seçilmiş, halkta güçlü karşılığı olan Cumhurbaşkanı tarafından yenilenerek sürdürülmesi de gayet doğal.
Mesele şu ki... Halkın 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile verdiği mesaj ve sandıkta yazdığı anayasa, henüz pratik hayata yansımadı. Bu nedenle, anayasa tartışmalarının canlı tutulmasında, değişik görüşlerin alınmasında, hem Meclis'in hem de vatandaşın gündeminde öncelikli yer tutmasında büyük fayda var. Türkiye anayasal reformu tamamlamadıkça ne ekonomide bir üst lige terfi eder ne Kürt sorununu çözer ne de kamu yönetimini çağın gereklerine uygun hale getirir!