Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la Suudi Arabistan'dayız. Türkiye- S. Arabistan ilişkilerinin "stratejik boyuta" taşındığı bu gezi birkaç açıdan çok önemli. İki ülkenin "enerji, ticari, askeri işbirliği" kadar, Ortadoğu'daki sorunların çözümü, İslam dünyasını hedef alan küresel karalama kampanyası ve terörle mücadele noktasında da benzer yaklaşımlar geliştirilmesi söz konusu.
Hemen yanı başında Yemen'de süren savaş, nükleer programı ile ilgili anlaşma sonrasında eli rahatlayan İran'ın mezhep temelli radikal dış politikası Suudiler için başlı başına mesele...
Öte yandan Rusya'nın kaba askeri yöntemlerle girdiği Suriye'de, İran'la konjonktürel yakınlaşması da mevcut. Moskova'nın Doğu Akdeniz'e kalıcı olarak yerleşme planı ile İran'ın Basra Körfezi'nden Akdeniz kıyılarına kadar uzanan Şii Hilali projesi, kanlı Esed rejiminin kurumsal kimliğinde buluşmuş durumda.
Tahran'ın baskı kurduğu Bağdat'taki Merkezi Yönetim'in, DEAŞ'la mücadele kapsamında Musul yakınlarında konuşlu Türk askeri varlığına karşı neredeyse düşmanca tutumu da sürpriz değil. Suriye'nin geleceği açısından Rusya- İran eksenini dengeleyecek yegâne gücün Türkiye- S. Arabistan diplomasi ekseni olduğuna da kuşku yok. Suudiler ayrıca Türkiye- Mısır ilişkilerinin yeniden tanziminde de kilit rol oynayabilecek ağırlıkta.
Özetle... Filistin sorununun çözümü, Gazze'ye yönelik İsrail ablukasının esnetilmesi, Batı blokunun "kontrollü gerilim politikası" ile adeta teşvik ettiği İslam âlemindeki mezhep içerikli bölünme, Suriye'deki iç savaşın sonuna gelinirken sahada alınacak pozisyonlar, Körfez ülkelerinin yeni güvenlik arayışları, İslamofobia ile mücadele gibi kritik dosyalar, Ankara- Riyad hattını belirgin şekilde ön plana çıkarıyor. Israrlı uyarılara rağmen Türk hava sahasını ihlal eden bir savaş uçağının düşürülmesinin ardından Rusya'nın Ankara ile siyasi diyaloğu dondurması ve aceleci yaptırım kararları uygulaması ise enerji tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışan Türkiye bakımından S. Arabistan'ı özellikli bir yerde tutuyor.