Halkın çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendini Fahri Korutürk gibi görmek isteyenlere meydan okudu ve iki gündür medyada bu meydan okuma tartışılıyor. Şöyle dedi Erdoğan...
"Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir Cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı elbette yetkiler çerçevesinde, ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır, ister kabul edilsin ister edilmesin. Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir"
Geçtiğimiz yıllarda istikrarlı bir hükümet var olduğu için Türkiye'de sistem meselesi pek konuşulmadı. Şimdiyse sıkıntılı bir döneme girdik. Koalisyonların Türkiye'ye hiçbir yararı dokunmadı bugüne kadar. Parlamenter sistemin tabiatı budur. Muhakkak iş gelir kriz ve yönetemeyen demokrasi noktasına dayanır. Bu kaos dönemlerinde vesayet güçleri devreye girer ve ülke adım adım harap olur. Şu an ticari hayatta büyük bir durgunluk var. Belirsizlik ve istikrarsızlık ülke ekonomisini kuşatmış durumda. Türkiye için çözüm iki turlu dar bölge başkanlık sistemidir.
Birileri Recep Tayyip Erdoğan'a takıntılı olduğundan başkanlık sistemini duyar duymaz köpürüyor. Takıntılar yüzünden sistem meselesini adam gibi tartışamıyoruz...
Türkiye'nin yönetim sistemi iki turlu dar bölge başkanlık sistemi yönünde dönüşmek zorundadır. Peki nedir iki turlu dar bölge sistemi? Türkiye'nin nüfusu 80 milyon ve Meclis'e, 400 tane bölge milletvekili seçeceğiz -Diğer 200 tane milletvekili de Türkiye milletvekili olmalı. Toplam 600 sandalyeli TBMM olmalı. Böylece sistem dengede olur- Yani, her 200.000 vatandaşımızı Meclis'te bir milletvekili temsil edecek. Bu durumda, ülkede 200.000 nüfuslu 400 seçim bölgesi belirlenir. Örneğin İstanbul'un Zeytinburnu ilçesinin nüfusu 800.000 ise, ilçe 4 seçim bölgesine bölünür. Her parti bu dört bölgeden ayrı ayrı adaylarını belirler. İşte dar bölgeli seçim budur. 200.000 vatandaşımızın yaşadığı, takriben 120.000 seçmenli coğrafi bir bölgeden, o bölge halkıyla içiçe olmuş, tanınan, sevilen, dürüst bir kişinin seçilerek, sadece o seçim bölgesinde yaşayanları temsil etmek üzere TBMM'ye girmesidir.