Maraton başladı. Dün sabah itibarı ile TBMM'nin yeni adayları halkın tercihine sunuldu. Her şeyden önce hayırlısı olsun demek istiyorum. Umudum yeni meclisin oluşacağı 7 Haziran seçiminin demokratik ve adil şekilde gerçekleşmesi. İnşallah bu seçim mevcut iktidarı alaşağı indirmeyi fırsat görenlerin kötü emellerinin gerçekleşeceği bir seçim olmaz. 7 Haziran'a giderken çeşitli provokatif eylemlerle dış ve iç mihrakların elbirliği ile ülkede kaos çıkarma niyetinde olduklarını ta aylar evvelinden bir yazımda kaleme almıştım. (http://m.sabah. com.tr/ yazarlar/yukselir/ 2014/11/27/ paralel-orgutunyeni- ussu) Geçtiğimiz hafta Çağlayan Adliyesi'nde yaşanan felaketin oluşturulmak istenen bu kaos ortamının bir başlangıcı olduğunun altını çizmem gerekiyor. Elbette umudum bu kötü niyetlilerin provokasyon amaçlı bu sinsiliklerinin devamının gelmemesi yönünde ancak öyle olacağını hiç sanmıyorum. O nedenle bu seçim sürecinde hainlerin kötü emellerinin gerçekleşebilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını bilerek hareket edilmeli uyarısını yapıyorum.
Devlet muhakkak farkındadır bu durumun ama ben yine de bu devleti yönetenlerden önümüzdeki 2 aylık zaman diliminde daha temkinli ve hassas olmalarını rica ediyorum. Kurdukları senaryoları özellikle de fay hattı kadar hassas zemindeki kesimler üzerinden sahneye dökmeye çalışacak hainlere fırsat vermemek lazım diyorum. Fay hattındaki kesimler ifademden sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır: Kürtler ve Aleviler...
Yumuşak karınlarımız. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu hassas taraflarına atılacak herhangi bir yumruk büyük sarsıntılara neden olur. Ve bu sarsıntılar Türkiye'yi onarılamaz bir noktaya taşıyabilir ve böyle bir nokta hepimize zarar verir.
O nedenle özellikle parti liderlerine, meydanlarda kullanacakları dile dikkat etmeleri uyarısında bulunmayı bir sorumluluk görüyorum. Normal bir ülkede seçimler toplumu heyecanlandırıp ve daha çok sosyalleşme imkânı tanıyan keyifli zamanlardır. Seçim kampanyalarının renkliliği, meydanlarda yapılan mitinglerin demokrasi şölenine dönüşmesi apayrı bir atmosfere sebep olur. Keşke biz de normal bir ülkede yaşıyor olsaydık da ben de bu türden uyarıları yapmak durumunda kalmasaydım. Yapıyorum... Üstelik de sık sık çünkü biz normal bir ülke değiliz. Anormaliz! Hem de öyle böyle değil! En ufacık bir hareketle galeyana gelip sokaklara dökülebilen genel bir ruh haline sahibiz. Gezi olaylarını, 6-7 Ekim olaylarını ve iki ağacın kesilmesine tepki olarak başlayan masum aktivistlerin eyleminin sonucunda nasıl bir tahribatla karşı karşıya kaldığımızı hatırlayın lütfen.
Peki... Onlarca genç insanın ölümüyle sonuçlanan o olaylar ve hakeza 6-7 Ekim olaylarının yaşanmasının asıl sebebi bizim bu anormal genel ruh halimizden kaynaklı değil mi? Seviyoruz ölümüne. Nefret ediyoruz ölesiye. Enteresan bir milletiz vesselam. O nedenle 'aman' diyorum... Basit bir meselede sokağa dökülüp ortalığı darmadağın eden bu ruh haline sahip toplum, bir liderin bir sözüyle pekala aynı şeyi yapabilir. 6-7 Ekim olaylarının başlamasına, HDP Lideri Selahattin Demirtaş'ın şuursuzca yaptığı o çağrıların neden olduğunu zaten hatırlatmama gerek yok.
Diyeceğim şu ki: Zaten kamplaştık, uzaklaştık ve fena halde birbirimizden nefret eder hale geldik. Bari bundan sonrası için tedbirli olalım. Özellikle 7 Haziran'a giden süreçte. Tekrar çağrıda bulunuyorum tüm siyasilere ve diyorum ki: "Yarışacak olan diliniz, üslubunuz değil, politikalarınız, vizyonunuz ve geleceğe dair planlarınız olsun. Bu sebeple tüm siyasi parti ve liderlerine başarılar diliyor ve o çok bilinen klişe bir sözle yazımı tamamlamak istiyorum: İyi olan kazansın!"