Dünkü yazımda KCK Davası'nda tutuklanan genç bir kardeşimden gelen ve beni derinden etkileyen mektuptan bahsetmiştim. Bugün o mektubu paylaşacağım sizlerle. Ve devletin politikalarını gümletmek üzere devlet içine çöreklenen derin abilerin bir gencin hayatını nasıl kararttığını gözler önüne sereceğim. Sizlerden ricam lütfen okuyun- okutun bu mektubu ve Allah rızası için bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne dinamit koyup patlatmak isteyen kirli maşaların ne kadar insafsız ve izansız olduğunu görmekte zorlanan ve olan bitenin sadece bir yolsuzluk soruşturmasını perdeleme çabası olduğunu düşünenlere anlatın!
"Aksaray Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği ve ayrıca Anadolu Üniversitesi'nde (AÖF) Adalet okuyan 22 yaşında bir gencim. 3 Mayıs 2012'de KCK soruşturması kapsamında 6 arkadaşımla birlikte yaşadığım öğrenci evinden gözaltına alındım. Alınanların çoğu apolitik insanlardı ama beşinin de memleketi aynıydı. Yani Mardin-Nusaybin. Sabaha karşı bastılar evlerimizi. Darmadağın ettiler. Polislerden biri kütüphanemde bula bula Bejan Matur'un 'Dağın Ardına Bakmak' kitabını buldu. Epey inceledi ve sonra bana o kitabı okuyup okumadığımı sordu. Ben de 'Okumasam burada işi olmazdı' dedim ve bunun üzerine 'Keşke bir de doğruları yazsaydı' dedi. Sonra da kitabı rafa koyup evden sadece bizi alıp götürdüler. 72 saat gözaltında kaldıktan sonra beni ve bir arkadaşımı tutukladılar. Bu arada tabii dikkatimi çeken bazı hususlar oldu. Her şey planlıydı sanki. Vize sınavları biter bitmez baskın yapıldı evimize. Hangi hâkim tarafından yargılanacağımız sanki önceden belirlenmişti. Sorguda yöneltilen soruların hepsi sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta yazdığım ve bazılarını da yazmadığım halde eklenmiş yazılardı. Evet yaptığım bazı yorumlarda aşırıya kaçmış olabilirdim ama fiili olarak katıldığım bir yürüyüş, gösteri, şiddet eylemi filan yoktu. İki kez yazılı savunma verdim. Buna rağmen tutuklama kararı verdi mahkeme.
Abla... Karar okunduğunda polislerin yüzündeki o sevinci tarif edemem sana. Sanki azılı iki katil yakalamış gibi üstümüze çullanıp elimize kelepçeyi taktılar. Fenalaştım tabii. O halimi gören babam yanıma gelmek için müsaade istedi. Yalvar yakar ancak 2-3 dakikalığına izin verdiler babama. Sonra ambulans geldi ve yatıştırıcı bir iğne vurup beni sürükleye sürükleye polis arabasına koydular. Ben o haldeyken polislerin arabada öyle şehvetli kahkaha dolu bir sohbetleri vardı ki akıllara zarar. Sanki bütün vatanı kurtarmış, büyük bir zafer elde etmiş gibi davranıyorlardı. 8 ay içeride yattım. 20 Aralık 2012'de tahliye oldum. 8 ay boyunca sırasıyla Aksaray, Adana Kürkçüler F Tipi ve Silifke M tipi cezaevlerinde kaldım. Bu arada ama okulumla irtibatı kesmedim. Sağ olsunlar milliyetçi görüşe sahip hocalarım bile benim konjonktür gereği kurban seçildiğimi ve tutuklanmamın tek nedeninin nüfus cüzdanımın doğum yeri hanesinde yazan Nusaybin olduğunu bildiklerinden yardım ettiler. Çok çabaladım ama bir dersten başarılı olamadım ve okulum uzadı. O önemli değil tabii. Onu aşarım ama bir endişem var. Geçen 3 Aralık'ta karar duruşması gerçekleşecekti. Ancak mahkeme başkanı dosyaya bakma fırsatı bulamadığını söyleyip duruşmayı 6 Mart'a erteledi. Bu paralel devletin neler yapabileceğini gözlerimle gördüğüm için çok korkuyorum abla. Kararın açıklanmasının seçimlere çok kısa bir zamana bırakılması ve hiçbir suçum günahım olmamasına rağmen bunların barışı bozmak, Kürtleri kışkırtmak adına bizleri oyununa alet edecek ihtimalinden çok ürküyorum!"
Mektubun sahibi genç Kürt kardeşim Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. İnşallah endişeleri yersizdir ama Allah'tan bir mani olmaz ise yanımda sağlam bir hukukçu ile o gün orada olacağım ve o duruşmayı saniye saniye takip edeceğim!
Dipnot: Bildiğiniz gibi sömestr tatiline girdi çocuklar. Bu hengâmede oğluma analık yapma konusunda epeyce eksik kaldım. Sizlerden kendim için değil onun hatırına, onunla birlikte olmak için izin istiyorum. 9 Şubat Pazar günü görüşmek üzere...