Efendim... 17 Aralık operasyonundan hemen önce Bilfen Okulları Çocuk Orkestrası'nın Pekin'deki bir devlet okulunda vereceği konseri izlemek üzere Çin'e kısa bir seyahat yapmıştım. Ancak dönüşte gündemin yoğunluğundan yazamamıştım. Bugün iç karartan şu derin devlet- cemaat meselelerini bir kenara itip oradaki izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Bilfen Genel Koordinatörü Nurşen Kayatürk benim de bu organizasyona katılmamı istediğinde açıkçası epey düşünmüştüm. Çünkü sıcak gündemin ortasında Çin, Pekin, 10 saat uçak yolculuğu falan biraz fazla lüks gelmişti. Fakat sonra davet edilen diğer gazeteci arkadaşların da ısrarı ile topladım tası tarağı, kalktım gittim Pekin'e.
Konsere ucu ucuna yetişebildim ama iyi ki de yetişmişim. Şahane bir iş çıkardı çocuklar. Pekin Opera Salonu'nda gerçekleşen konseri izlemeye gelenlerin hepsi Çinli çocuklar ve aileleriydi. Önce Bilfen sahne aldı ve yerel sazlarımızın ağırlıkta olduğu orkestra ile kısa ama müthiş bir performans sergilediler.
Ardından Bilfen'le kardeş okul olan Pekin devlet okulunun orkestrası çıktı ve onlar da çok şaşırtıcı bir müzik olayına imza attılar. Yalan yok elbette ki bizim çocukların orkestrası da çok iyiydi ama Çinli çocukların performansı biz izleyenleri hayretler içinde bıraktı. Dersiniz ki sıradan bir devlet okulu değil sanki devlet orkestrası. Sadece üflemeli sazlardan oluşan 100 kişilik orkestralarıyla gerçekten harikalar yaratıyorlar.
Sanırım önümüzdeki yıl onlar da Bilfen'in konuğu olarak Türkiye'ye gelecek. Bence geldiklerinde bir değil, birkaç konser verdirmek lazım bu çocuklara, çünkü cidden farklılar. Tabii sahne olayı çok güzeldi ama asıl güzellik konser bitiminde, sahne arkasında başladı. İki ülkenin kültürünü, eğitimini, gelenek ve göreneklerini kıyaslama açısından ve bir de bizim çocukların çekik gözlü Çinli çocuklarla ahbaplık kurma çabalarını gözlemleme bakımından hakikaten enteresan oldu seyahat. Sıcaklık ve sevecenlik konusunda hemen hemen aynı yaklaşımı sergilediler birbirlerine ama Çinli çocukların İngilizce bilmemesi nedeniyle Bilfenli çocukların onlarla diyalog kurması çok zor oldu. Beden dili ne kadar elveriyorsa işte o kadar bir yakınlaşma yaşanabildi iki ülke çocukları arasında.
Adresler alındı, adresler verildi fakat bu arada çok ilginç şeyler de yaşandı. Facebook, Twitter ve benzeri sosyal medya kullanımı Çin'de tamamen yasak olduğundan ancak e-mail adresi alışverişinde bulunabildiler. O da çok sınırlıydı çünkü Çinli çocukların çoğunda internet kullanma alışkanlığı yok. Düşünün dünya ekonomisine yön veren bir buçuk milyar insanın yaşadığı bir ülkede telefon sadece alo demek için kullanılıyor. Bizdeki gibi oyun oynamak ya da internette dolaşmak için değil. Bizim çocukların ellerinde son model cep telefonları gören Çinli çocukların o şaşkın hallerini görmenizi çok isterdim. Hiçbirinde telefon yok.
Bir ara hava almak için dışarı çıktığımda okulun müdürü ile tanıştım. Hayran kalmış bizim çocuklara. Bağlamaya, curaya, darbukaya falan bitmiş. Sonra ben bu teknolojiye uzak duruşlarının, yasaklamalarının nedenini sordum ona. "Devletin kararı bu ve biz eğitimciler de yürekten destekliyoruz. Bunun çok doğru bir politika olduğuna inanıyoruz" dedi adam. Ve uzun uzun anlattı yasaklamaların nerede başladığını, nerede bittiğini ve nedenlerini.
"Peki halk isyan etmiyor mu? Özgürlüğümüzü kısıtlıyorsunuz. Sansürcülük yapıp bize baskı uyguluyorsunuz demiyor mu? Kabulleniyorlar mı her kararı?" diye sordum. "Kabullenmek zorunda çünkü bu toplumun, ülkenin geleceğinin ruh sağlığını korumak için yapılıyor. Hem biz neden rakip olarak gördüğümüz ABD gibi ülkelerin insanları uyutmak için ürettiği programların oyuncağı olalım. Ayrıca büyük zaman kaybıdır internette geçirilen vakit. Bizim kaybedecek bir saniyemiz bile yok!" cevabını verdi.
Sonra da her şeyin o kadar kötü olmadığını anlatmak için telefonunda yüklü bir programı gösterdi. Adı: Wechat! Çinlilerin internet üzerinden kendi aralarında konuşabilmeleri için Çin devletinin finansörlüğü ve desteğiyle kullanılan bir program. Diyor ki müdür: "Hem güvenilir, hem yerli malı!"
Yalan yok anlattıklarını ağzım bir karış açık dinledim ama sonraki günlerde adamın söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu anladım. Tam 4 gün boyunca Twitter, Facebook, YouTube yasak ve internette keyfe keder dolaşmak kolay olmadığından telefonu attım çantaya ve sadece kendimi dinlemeye başladım. Çin Seddi, tapınaklar, Budistlerle ahbaplık ve ördek lezzetiyle dopdolu bir 4 gün geçirdim. Kafa detoksu gibi bir şey oldu gerçekten.
Neyse... Yılın ilk gününde bu kadar gevezelik yeter. Efendim 2014'ün iyilikle dolu kalplere iyilikler, güzellikler getirmesini temenni ediyor, barış, huzur dolu bir yıl diliyorum.