Zaten biliyorduk, tahmin ediyorduk böyle bir şey olacağını ama pazar günü "Ben de İBB'ye aday adayıyım" diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in bu çıkışıyla ortalık şenlendi iyice. Birbirlerini yemekten, doğru dürüst muhalefete vakit bulamayan partinin tavanı da tabanı da hepten ortadan ikiye ayrıldı. Dün biraz yoklama çektim; baktım ki Sarıgülcülerin morali epeyce bozulmuş. Bir kısmı "Derdi Sarıgül'ün partiye geçişini engellemek" derken, diğer bir kısmı ise "İstediği İBB adaylığı filan değil, Kadıköy! Yoksa o da biliyor Sarıgül işi bitmiş artık ve bu yaptığı son derece abuk bir hareket ama işte... 'İBB'yi istedim vermediniz, beni küstürmemek için başka bişi verin' demek için şimdiden oyun kuruyor" diyor.
Tabii niyet okuyucusu olmadığım için hangisi doğru tespit bilemiyorum. Tekin gerçekten İstanbul'u mu istiyor yoksa Kadıköy ya da kazanılması yüzde yüz olan başka bir ilçeden adaylığı mı garantiye almaya çalışıyor orasını Allah bilir. Ama her neyse ne! Sonuçta aday! Ve olmasının da bence absürtlük şeklinde değerlendirilmesi yanlış. Bazıları liyakat bakımından onu İstanbul adaylığına uygun görmeyebilir ama bence bu yanlış bir yaklaşım. Öyle ya! Ağaç kovuğundan çıkmadı ya Tekin! Sonuçta partinin emektarı. Niye aday olmasın? Niye "Bu yarışta ben de varım" demesin! Bakıyorum hakikaten "AKP iktidarını sendeletecek tek adam" diye umut bağlanan Sarıgülcü kalemler de çok hayıflanmış Tekin'in bu hareketine. Ciddi ciddi korkanlar var bir terslik olacak diye. Açık açık yazıp da niyetlerini, taraflarını afişe etmiyorlar ama el altından da veriyorlar verecekleri mesajı. Mesela dün bir tanesinin "Ülkenin en büyük şehrine aday olma potansiyeli en yüksek ismi, bir türlü becerip de aday ilan edemezsen tabii ki AKP hep şampiyon olur!" filan diyerek CHP'ye ve genel başkanına ince ince çakmasının nedeni budur. Demek istiyor ki aslında muhterem "Ne bekliyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? Bitirin artık şu Sarıgül işini de rahatlatın hepimizi!"
Aslına bakarsanız haklılar da. Çünkü perdelerin arkasında kesinleşmiş olsa da CHP'ye dönüşü, görüntüde Sarıgül'ünki bir yılan hikâyesi. Özellikle ona destek için siperde bekleyen lobi için de, kalemler için de korkunç bir açmaz; yaşanan manzara. Bir yılgınlık var gördüğüm kadarıyla. Dün onun adına partide müzakereleri yürüten isimlerden olan bir kaynağımın isyankâr halleri sanırım bu yılgınlığın bir yansıması: "Görüşmeler yapılmış Sayın Genel Başkan'la ve olay bitmiş! Şimdi ne yapmaya çalışıyor, inan anlayabilmiş değiliz!" diyor. Ve "Peki nerede kilitleniyor mesele? Parti Meclisi'nde mi?" sualime ise ilginç bir açıklama ile cevap veriyor. Aynen aktarıyorum sizlere:
"Sarıgül'ün ihraç kararının kaldırılmasını sadece parti meclisinin onayına bırakmak elbette biraz işi yokuşa sürmektir. Buna gerek yok, çünkü parti meclisinin görev ve sorumluluklarının anlatıldığı tüzüğün 38. maddesinin j bendi diyor ki: 'Genel Başkan'ın veya Merkez Yönetim Kurulu'nun önerisi üzerine disiplin cezalarının bağışlanmasını karara bağlar!' Dikkat edin lütfen. 'Parti meclisine sorulur' falan demiyor o maddede. 'Genel Başkan'ın önerisini karara bağlar' diyor. Bu durumda neyi bekliyor Sayın Genel Başkan, çekincesi hangi konuda bilmiyoruz! Tüzük ona bu yetkiyi vermiş nihayetinde. Eğer gerçekten istiyorsa Sarıgül'ün dönmesini, bu yetkiyi kullanır. Ne diyecek parti meclisi bu kararına? Hayır mı? Böyle bir durumun yaşanacağını asla sanmam çünkü böyle bir tavır Sayın Genel Başkan'ın liderliğini hiçe saymak anlamına gelir!"
Valla kaynağım böyle bir ihtimalin olacağını düşünemiyor ama ben düşünebiliyorum. Olabilir yani. Bir kısmı Tekin'in, diğer bir kısmı yine Sarıgül karşıtı olduğu bilinen Umut Oran, Bihlun Tamaylıgil ve Haluk Koç'un güdümünde olan parti meclisi üyeleri genel başkanlarının aldığı kararı vetolayabilir! Eh bu durumda ben de olsaydım en azından kamuoyu nezdinde küçük düşmemek ve liderliğimi bir kez daha tartışmaya açmamak için böyle dolambaçlı yolları tercih ederdim!
Haksız mıyım?