İyi niyetle yola çıktık. Dedik ki;
"Bu topraklarda yıllardan beridir akmakta olan kanın durdurulması adına bir araya gelecek olan Başbakan Erdoğan ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na ne kadar doğru ve iyi bir şey yaptıklarını göstermek, bu birlikteliklerine devam etmeleri, onları daha da yüreklendirmek için bu hafta yüzde yüz siyasette muhakkak bu konuyu konuşalım!"
Ancak konuyu konuşacağımız kişilerin hem Kürt Sorunu'na hakim, hem de çözüm arayan isimlerden olmasına da özen gösterdik. İsimleri koyduk önümüze. Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk'ü ve BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ı en başa yazdık. Niye? Çünkü bu iki ismin de barış adına atılacak her adımı destekleyen, kandan değil, kardeşlikten yana tavır alan ve farklı yolları savunsa da çözüm isteyen herkesle oturup konuşabilen insanlar olduğuna inanıyorduk. Mobil telefon kullanmayan ve bu yüzden de iletişim kurması pek kolay olmayan Türk'ten önce Sakık'ı aradım. "Çok isterdim ama Almanya'da bir programa katılmak zorundayım" deyince, "Peki Ahmet Türk'e nasıl ulaşırım?" dedim. Tesadüf işte... "Yanımda" dedi. Zıpladım zor bulunan bir adama ulaşabilmiş olmanın sevinciyle.
Anlaştık. Türk İstanbul stüdyosuna gelecekti. Ben de davet edeceğim 3 gazeteci ile kendisiyle enine boyuna bir program yapacaktım. Ev telefonunu aldım sonrasında kontakt kurmak için. Ertesi gün aradım. "Size söz verdim ama o gün Diyarbakır'da katılmam gereken bir organizasyon var. Gelemeyeceğim maalesef" deyince de sükut-u hayale uğradım tabii. Durumu hemen A Haber'deki arkadaşlara ilettim. Önerileri; "Diyarbakır'dan canlı yayına alalım. Ahmet Bey programın başında 20-25 dakika konu üzerine yorum yapsın. Sonra biz programı İstanbul'daki stüdyodan diğer konuklarla devam ettiririz." Teklifi ilettim Türk'e. Sağolsun gayet makul karşıladı. Sonrasında ise İstanbul için farklı bir konuk çalışması yaptık. Kemal Burkay'ı aradık. Sonra iktidarı temsilen Mehmet Metiner'i ve CHP'den de Mesut Değer'i davet ettik. Okeyleştik. Ve tanıtım ekranda dönmeye başladı. Twitter'da ise bütün konukların adının geçtiği duyurular yapıldı sürekli. Bu arada programın arka planını organize eden Serdar Korucu canlı yayında bir aksilik olmasın diye sık sık Ahmet Türk'ün Diyarbakır'daki yardımcıları ile iletişim kuruyor ve "İlk 25 dakika Ahmet Bey'le konuşacağız. Sonra stüdyoda diğer konuklarla yayına devam edeceğiz" diyordu...
Neyse. Uzatmayayım...
Yayına girmemize 7 dakika kala Serdar kan ter içerisinde yanıma geldi. "Ahmet Bey sizinle görüşmek istiyor" dedi ve telefonu uzattı; "Partiden aradılar. Burkay ve Metiner varmış. Katılamam ben bu yayına" dedi! Neye uğradığımı şaşırdım. "İsterseniz ilk reklam arasına kadar stüdyoda sadece ben olayım. Diğer konukları siz gittikten sonra yayına alayım" teklifini bile sundum. Ama; "Biz bu adamlarla kesinlikle karşı karşıya gelemeyiz! Adlarımız aynı yerde anılamaz! Kusura bakmayın. Çünkü örgütümüzün aldığı prensip kararı. Çok tepki alırım!" dedi ve telefonu kapattı. Yayına girdim apar topar ama ne diyeceğimi bilemez bir halde tabii. Çünkü 40 senedir bu topraklarda akan kanın durmasını istediğini söyleyen bir siyasinin böyle bir tavrı sergilemesine şaşırmıştım. Sonuçta Türk'ün, 'adlarımız bile yan yana anılamaz!' dediği o iki isim de, 'Kürt diye bir şey yoktur! Bu bayrak altında yaşayan herkes Türk'tür!' türünden saçma sapan metaforu savunan birileri değildi! O iki isim de Kürt halkının sorunlarının çözümü için yıllardan beridir mücadele eden kişilerdi!
Neden adlarına bile tahammül yok ki bu insanların? Barış için farklı yol ve yöntem önerdiklerinden ya da Abdullah Öcalan'ın her dediğine emme basma tulumba gibi kafa sallamadıklarından mı? Çünkü eğer bedel ödemekse mesele kralını ödemiştir Kemal Burkay!
Kah Mamak Cezaevi'nde, kah yıllarca topraklarından uzakta vatan haini damgasıyla yaşayarak...
Bugün Meclis çatısı altında siyaset yapan kaç BDP'li vekil onun ödediği bedeli ödemiştir ki?
Ahmet Türk gibi makul bir adamı bile baskı yaparak sindirmeyi başaran barış köstekçisi Selahattin Demirtaş mesela...
Burkay'ın Kürt halkının hakları için verdiği mücadelede ödediği bedelin kaçta kaçını ödemiştir?
Anlatsın bize...