Amerikan ekonomisinde finansal işlem hacmi 1950'de milli gelire eşit düzeydeydi. Finansal işlem hacmi 2000'de milli gelirin elli katına yükseldi. Yine 1970'te şirket kârlarının yüzde 15'i finansal rantlardan oluşuyordu, 2005'te şirket kârları içinde finansal rantların payı yüzde 40'a yükseldi.
Tabii bu arada ortalama CEO kazancı 1970'lerde ortalama işçinin kazancının 30 katıyken bu gün 400 katına çıktı. (*)
Peki niye açıkladık bu verileri? Açıkladık çünkü bu veriler finansal rantlar çoğaldıkça gelir dağılımının nasıl bozulduğunu bize gösteriyor. Hatta 2008 krizinin ardından ABD'de toplumun yüzde 1'inin serveti artarken, yüzde 99'unun serveti artmadı.
Peki nasıl toplumun yüzde 1'i servetini artırırken diğerleri artıramıyor?
Diğerleri artıramıyor çünkü mega zenginleri oluşturan yüzde 1'lik kesim dar gelirlilerin paralarını düşük faizlerle topluyor. Ve topladığı bu paraları yine dar gelirlilere yüksek faizle kart ve tüketici kredisi olarak kullandırıyor. Böylece onları adeta birer köle haline getiriyor.
Unutmadan belirtelim toplumsal piramidin en üstündeki mega zenginler kredi derecelendirme şirketleriyle de düşük ve orta gelir seviyesindekileri soyuyorlar.
Nasıl mı soyuyorlar? Hemen açıklayalım, onlara düşük değerli menkul kıymetleri kredi derecelendirme kuruluşları aracılığıyla çok değerli gösterip satıyorlar.
Ardından bu menkul kıymetlerin para etmediği anlaşılınca az gelirliler bütün servetlerini kaybediyorlar. Yine mega zenginler, kredi derecelendirme kuruluşlarını ayarlayıp ülke notunu düşük tutarak pek çok ülkeye olması gerekenden daha yüksek faizle para satıyorlar. Ve aynı oyunu Türkiye'de oynuyorlar.
Gelelim bu güne... Mega zenginlere güzelleme yapıp komisyon alan faiz lobisi, bütçe açığı/ milli gelir oranı yüzde 1.1, borç yükü yüzde 35 olan, cari açığı kâğıt üzerinde kalan Türkiye'yi haksız olarak kırılgan beşli içinde gösteriyor. Önceki hafta lobi The Economist'e en az 5 puan Merkez'den borçlanma faiz artışı isteğini yazdırdı. Enflasyon beklentisi 5.3 olduğuna göre yaklaşık 5 puan garantili reel faiz istiyor. Bu türden kazancı başka bir ülkede elde etmeleri mümkün değil.
Gelelim bu reel faiz artışını kimin ödeyeceğine... Bu faiz artışını bildiğiniz gibi fakirler ödeyecek. Artan faizler Hazine borçlanma faizini de yükselteceğinden fakirlerin vergi yükü çoğalacak.
Mega zenginler finansal rantlara sağlanan vergi istisna ve muafiyetlerinden yararlanıp vergi ödemediklerinden artan faizlerin bütçeye yükünü fakirler ödeyecek.
Böylece fakirlerden zenginlere para aktarımı yapılacak.
Anlayacağınız Merkez faiz artırdığı takdirde fakirlerden zenginlere kaynak aktarımı yapılacak. O halde faiz lobisinin bu oyununa gelmemeli.
Dış denge reel döviz kuruyla sağlanmalı.
27 yıldır yüksek faiz -düşük kur politikası dış ticaret açığını kapatamadı.
O halde faiz artırımı çıkmaz sokak. Mega zenginlere yüksek faizle para aktarmaya artık son verilmeli.
(*) The Ethical Economy, A.
Arvidsson, N. Peitersen, Columbia University Press, 2013