Suriye'deki iç savaş ve İran-İsrail gerginliğinin Türkiye ekonomisini vurması bekleniyordu. Hatta The Guardian ve F. Times'da yayınlanan yorumlarda, jeopolitik kriz nedeniyle kaotik enerjinin yükseldiği ve bu kaotik enerjinin Türkiye ekonomisini etkisi altına alacağı ve komşularla sıfır sorun politikası sonucunda ekonomisi yükselen Türkiye'nin bu defa ekonomik krize sürükleneceği ileri sürülüyordu.
Tabii asıl senaryo ve hesap, sandıkta iktidardan düşürülemeyen Başbakan Erdoğan'ın, bir ekonomik krizle iktidardan düşürülmesiydi. Oysa beklenenin tam tersi oldu. Jeopolitik kriz Türkiye ekonomisini çökertmek bir tarafa, aksine ekonomiye yeni kazançlar getirmeye başladı.
Türkiye ekonomisine gelen bu yeni kazançlar şunlar:
İran-İsrail gerginliği ve İran'ın Esad rejimine destek vermesi, İran ekonomisini zorluyor. Yükselen enflasyon ve İran parasının değerinin hızla erimesi karşısında İranlılar kendilerini korumak için altın satın alıyor.
Peki İranlılar bu altını nereden alıyor:
Türkiye'den. İran'dan Türkiye'ye gelen altın talebi öyle arttı ki, bu yıl ocak-temmuz döneminde Türkiye İran'a tam 6.2 milyar dolarlık altın ihracatı yaptı.
Gerçi ağustosta İran'a resmi altın ihracatı 180 milyon dolara geriledi ama aynı dönemde Birleşik Arap Emirlikleri'ne de 1.8 milyar dolarlık altın ihraç edildi. Tabii belirtmek lazım, bu altın ihraçları İran'dan yapılan ithalatın ödemesi olarak da kullanılıyor.
Londra merkezli Capital Economics isimli bağımsız makro ekonomi araştırma şirketi Türkiye'nin altın ihracatıyla ilgili bir tahmin yayımladı. Türkiye'nin bu yıl sonuna kadar toplam 12 milyar dolar tutarında altın ihraç edebileceğini ileri sürdü. Hatta Türkiye'nin satılabilir altın stokunun bin 400 ton olduğunu, dolayısıyla daha fazla altın talebini hemen karşılayacak güçte olduğunu da not düştü.
Türkiye'nin altın stoku Capital Economics'in tahmininden çok daha fazla tabii.
Merkez Bankası'nın son enflasyon raporundaki 1984-2012 arasında yapılan ithalat ve ihracat verilerine göre, Türkiye'nin ağustos itibarıyla altın stoku 2.189 tonu buluyor. Bu altın stokunun parasal değeri 115.5 milyar dolar tutuyor. Bu değer aslında minimum bir tahmin. Türkiye'nin altın stokunun çok daha yüksek miktarda olduğunu Merkez Bankası da raporunda belirtiyor.
Yine aynı verilere göre, 2008'de Türkiye'nin altın stokunun 2.331.2 ton ve değerinin 52.4 milyar dolar olduğu belirtiliyor. O halde Türkiye, bu altın işinde oldukça kârlı demektir. Zaten bu sayede cari açık son 34 ayın en düşük düzeyine geriledi.
Yine jeopolitik krizin Türkiye'ye bir başka olumlu etkisi de şu oldu.
Esad rejiminden kaçan pek çok işadamı Türkiye'ye geldi. Bu işadamları Türkiye'ye beraberlerinde altın ve para getiriyorlar. Öyle ki, ağustos itibarıyla ödemeler bilançosunun net hat ve noksan kalemine göre, 4.2 milyar dolar tutarında niteliği belirlenemeyen bir döviz girişi oldu. İşte bu dövizler aslında K. Irak ve Suriye'den geliyor.
Anlayacağınız jeopolitik kriz, Türkiye'yle ilgili beklentileri olumsuza çevirmek isteyenlerin ileri sürdüğü gibi Türkiye ekonomisini öyle olumsuz etkilemiyor. Hatta Capital Economics şirketine göre, Türkiye "altın" dönemini yaşıyor.
Not: TESEV uyku hapı mı dağıtıyor yazıma Lale Kemal Taraf'taki köşesinden sitem etmiş. Lale Hanım, benim yazımda, sizin çalışmanıza hiçbir eleştirim yok. Sizi de tebrik ederim. Ama size bu çalışmayı yaptıran TESEV, eğer demokrasinin bu ülkede yerleşmesi için söylediği kadar duyarlı ve iddialıysa ve bunun için başörtüsünden Sayıştay denetimine kadar pek çok çalışma, araştırma yaptırıyorsa, demokrasiyle birebir ilişkili olan ve bu ülkede kayıt dışını önleyecek olan yeni TTK hükümlerinin niye değiştirtildiğini de araştırtmalı. Çünkü demokrasinin olmazsa olmazı olan kayıt dışının önlenmesi hakkındaki kanuna, ucu zenginlere dokunuyor düşüncesiyle sessiz kalmak bir demokrasi ayıbıdır. Milli gelirin yüzde 2.5'luk kısmının denetlenmesini sağlayan Sayıştay Yasası'nı çok önemli bulup, milli gelirin yüzde yüzünü denetleyecek ve kayıt dışını önleyecek olan TTK'nın şeffaflık ve denetim hükümlerinin kaldırılmasını görmezden gelmek Sayıştay Kanunu'ndaki değişikliği halkın bilgisine sunarken, TTK'daki değişikliği halkın bilgisine sunmamak ve "onu da başkası yapsın" demek, demokratik sorumlulukla bağdaşmıyor. Başkası da yapsın TESEV de yapsın... Yeni TTK'nın şirketlere denetim ve şeffaflık getiren, ekonomide kayıt dışını önleyen hükümlerinin TÜSİAD ve TOBB tarafından nasıl değiştirtildiğini, TBMM'deki dört partinin nasıl sadece milletvekili maaşları ve yeni TTK'nın şeffaflık hükümlerinin değiştirilmesi konusunda bir araya gelip hem fikir olduklarını araştırmadıkça TESEV'in halka uyku hapı dağıttığı konusundaki düşüncemi koruyacağım. Niyet okumaya gelince... Milli gelirin yüzde 2.5'lik kısmının denetlenmesini çok önemli gösteren birinin, milli gelirin tümünün denetlenmesi talep edilince, bunda kötü niyet okuması biraz tuhaf olmuyor mu?