Dün işsizlik rakamları açıklandı. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8'e geriledi ve böylece Türkiye son bir yılda tam 1 milyon 141 bin yeni istihdam yarattı. Bu yeni yaratılan istihdam rakamı aynı zamanda bir bölgesel rekor oluyor. Türkiye'nin niye dünyada beş kutuptan biri olarak tanımlandığını açıklıyor. Biliyorsunuz ünlü iktisatçı Jeffrey Sachs, dünyayı ABD, AB, BRICS, Nijerya ve Türkiye olarak beş kutup ülkeye ayırıyor ve geleceğe bu beş kutbun yön vereceğini ileri sürüyor.
Türkiye'nin işsizlik oranını anlamak için rakamı diğer ülkelerle mukayese etmek gerekiyor. Türkiye'de işsizlik, İtalya'daki yüzde 10.7'lik, Fransa'daki yüzde 10.3'lük işsizlik düzeylerinin altına geriledi. Hatta ABD'de yüzde 8.1 olan işsizlik oranının da altında seyrediyor Türkiye'deki işsizlik. Diğer ülkelerle kıyasladığımızda da tablo şöyle: İşsizlik Yunanistan'da yüzde 24.4, İspanya'da yüzde 25.1, Polonya'da yüzde 12.3'le Türkiye'nin çok üstünde seyrediyor. Tabii bu arada Euro Bölgesi'nde işsizlik ortalamasının yüzde 11.3 olduğunu da unutmamak lazım.
Peki Türkiye bir ekonomi için en önemli gösterge olan işsizliği nasıl geriletti? Şöyle geriletti. Faiz lobisi yıllarca vatandaşı kandırdı. Döviz kurlarının hiç önemli olmadığını, önemli olanın yüksek-faiz, düşük kur politikası olduğunu ve Türkiye'nin ancak bu yolla kurtulacağını sürekli medyada işledi. Hatta öyle ki, bir önceki Merkez Bankası başkanı Türk parasının Japon parası gibi hızla değerlenmesi gerektiğini bile söyledi.
Oysa iktisat kuramı ve uygulamasında dış ticaret dengesizliğine tek çözümün döviz kuru seviyesi olduğu bilinir. Eğer döviz kuru aşırı değerliyse ülke ekonomisi bundan zarar görür.
Aşırı değerli kur rekabet gücünü azaltır. Dolayısıyla ihracat azalır, ithalat artar. Bunun sonucunda da ülke içinde üretim pahalı hale geldiği için mal ve hizmet ithal etmek daha kârlı olur ve işsizlik hızla artar. Aşırı değerli paranın ekonomiye yaptığı tahribat sadece bu değildir.
Aşırı değerli para ülkede yatırımların da yanlış yapılmasına neden olur. Döviz kazandırıcı yatırımlar yerine, iç tüketime dönük yatırımlara ağırlık verilir. Sonuçta ödemeler bilançosunda döviz sıkıntısı başlar. Bu nedenle döviz sıkıntısı yaşamamak için nominal döviz kurunun enflasyondan arındırılmış reel kur seviyesine yakın durmasında fayda var.
Oysa Türkiye'de Kasım 2010'a kadar yüksek faiz politikasıyla döviz kurları aşırı değerli tutuldu. Böylece ithalat kârlı, ihracat kârsız hale getirildi.
Bu politikanın sonucunda işsizlik yüzde 10'un altına bir türlü düşürülemedi. Ama Kasım 2010'dan itibaren yüksek faiz politikası terk edilince, Türk parasının üzerindeki aşırı değer alındı. K
asım 2010'da bir dolar 1 lira 42 kuruş seviyesindeyken, kademeli bir artışla Ağustos 2011'de 1 lira 78 kuruş seviyesine yükseltildi. Böylece ihracat arttı, ithalat azaldı. Ve ülkede üretim çoğalmaya başladı. Tabii istihdam da artmaya başladı. Hatta 2012'nin ilk altı ayında ekonominin ısındığı gerekçesiyle iç talebin sınırlandırılmasına rağmen ihracat çoğaldığı için istihdam gene arttı. Ekonomi ilk altı ayda hız keserek yüzde 3.1 büyürken, işsizlik azaldı.
Anlayacağınız faiz lobisi yıllardır vatandaşı kandırdı. Yüksek faiz- düşük kur politikasını kurtarıcı olarak gösterdi. Eğer bu politika terk edilirse, Türkiye'nin batacağını ileri sürdü. Hatta bağımsız Merkez Bankası ve dalgalı kur adı altında yüksek faiz lobisi istediğini kolayca yaptı. Hükümeti kriz çıkar diyerek korkuttu. Oysa dalgalı kurun iç ve dış reel faizler eşit olmadığı ortamda çalışmayacağı gerçeğini vatandaştan sakladı. Ve kur dalgalanıyor yalanıyla yüksek faiz nedeniyle sürekli değerlenen Türk parası sayesinde hem yüksek faiz hem de kur üzerinden çifte kazanç elde ettiler. Vatandaşın alın terini vergi cennetlerine götürdüler.
Oysa bir ülkede dış ticaret açığı ve döviz sıkıntısı varsa bunun çözüm yolu tam tersine aşırı değerli paradan kurtulmaktan geçer. Fakat faiz lobisi dış açığı büyüterek yüksek faizle Türkiye'ye borç vermeyi sürdürmek için döviz kurlarının çözüm olmadığı konusunda öyle bir propaganda yaptı ki karşı çıkanların sesi adeta duyurulmadı.
Ancak yüksek faizin sürdürülemez olduğu görülünce bu defa Merkez Bankası faizleri düşürüldü ve rekabetçi kura geçildi. Anlayacağınız kur seviyesi aracılığıyla istihdamın arttığını ve işsizliğin azaldığını uygulama bize gösterebildi.
Bir ekonomide başarının işsizliği azaltmakla ölçüldüğü düşünülürse, Türkiye'nin ekonomide başarılı olduğu reddedilemeyecek biçimde gene ortaya çıktı.