Dün nisan ayı dış ticaret rakamları açıklandı. İhracat artıyor, ithalat azalıyor. Olaylar notçu S&P'nin ileri sürdüğü gibi olumsuz gelişmiyor. Nisanda ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6.8 artarak 12.6 milyar dolar, ithalat ise yüzde 8 azalarak 19.2 milyar dolar oldu. Böylece dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27.8 daralarak 9 milyar dolardan 6.5 milyar dolara geriledi. İhracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 56.7'den 65.8'e yükseldi.
Gelelim bu yılın ilk dört ayındaki dış ticaret gelişmelerine... Ocaktan nisan sonuna kadarki ilk dört ayda toplam ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.9 artarak 43.2 milyar dolardan 48 milyar dolara yükseldi. İthalat ise bu yıl ilk dört ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2.7 azalarak 77 milyar dolardan 74.9 milyar dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 64 oldu. Dış ticaret açığı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20.1 azalarak 33.7 milyar dolardan 26.9 milyar dolara geriledi.
Tekrar notçu S&P'nin kasıtlı iddiasına dönersek... Ne demişti S&P? Yunanistan nedeniyle AB'deki daralma Türkiye'nin ihracatını azaltacak, böylece toplam ihracat gerileyecek, tezini ileri sürmüştü. Oysa Türkiye'nin toplam ihracatı içindeki AB'nin payı geçen yıl nisanda yüzde 48.9'ken, bu yılın aynı ayında yüzde 37.6'ya geriledi. Bu gerilemeye rağmen Türkiye'nin toplam ihracatı bu yıl ilk dört ayda yüzde 10.9 arttı. Demek ki, Türkiye, Avrupa yerine yeni ihraç pazarları bulduğu için ihracatında artış oldu. Kısaca S&P, kasıtlı iddiasını ileri sürerken Anadolu sermayesinin dinamik işadamlarını unuttu. Halbuki S&P, ünlü iktisatçı Nouriel Roubini'yi okusaydı bu önemli faktörü unutmaz ve böylece inandırıcılığını kaybetmezdi. Çünkü Roubini Türkiye'nin en önemli güçlerinden birinin koşullara kolayca adapte olan işadamları olduğunu ileri sürüyor.
Bir de unutmadan hemen hatırlatalım, IMF'ye göre bu haziranda ABD'de başlayıp dünyaya büyük bir ekonomik kriz olarak yayılan konut finansmanı krizinin beşinci yılı doluyor. IMF, bu krizi gelişmekte olan ülkelerin daha az hasarla kolay atlattığını, gelişmiş ülkelerin bir türlü atlatamadığını söylüyor. Krizin nasıl az hasarla atlatıldığını bir örnek ülke olarak Türkiye uygulamasıyla gösterelim. Başbakan Erdoğan "bu kriz bizi teğet geçecek" dediğinde bazı işadamı örgütleri başta olmak üzere hemen herkes gülmüştü. Bu krizin Erdoğan'ı götüreceğini düşünüp ellerini ovuşturup yeni hükümet hesapları yaptılar. "Başbakan ekonomi bilmiyor" dediler. Oysa Erdoğan "IMF'siz batarız, 35 milyar dolar borç al bize ver" diyerek rant sağlamaya çalışanları bir kenara iterek Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını gösterdi. Kamu maliyesi disiplinini bozmayıp, bütçede IMF vesayetini kaldırıp ekonomiyi dünya krizinin ortasından başarıyla çıkardı. İyi bir stres yönetimi yaptı.
Bu stres yönetiminde kriz öncesi ve sonrası Türkiye'den rakamsal örnekler verip gelişmeyi gösterelim hemen. 2007'de Türkiye'de fert başına gelir 9 bin 240 dolardı, 2011'de 10 bin 444 dolar oldu. İhracat 2007'de 107.3 milyar dolardı, 2011'de 134.9 milyar dolara ulaştı. Merkez Bankası brüt döviz rezervleri 2007'de 60 milyar dolardı, 2011'de 80 milyar dolara ulaştı. İşsizlik 2007'de yüzde 10.3'tü, 2011'de yüzde 10.4 oldu. Ama 2007-2011 arasında nüfus 69 milyondan 73.2 milyona yükselirken 2 milyon ek istihdam sağlandı. Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1.6'ydı, 2011'de yüzde 1.7 oldu. Kamu borçlarının milli gelire oranı 2007'de yüzde 39.4 iken, 2011'de yüzde 39.7 oldu. Peki bir de ABD ekonomisinin rakamlarına bakalım... ABD'de işsizlik oranı 2007'de yüzde 4.8'di, 2011'de yüzde 8.5 oldu.Yine kamu bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1.6'ydı 2011'de yüzde 9.3'e, kamu borç yükü 2007'de yüzde 55'ti, 2011'de yüzde 101'e yükseldi. Böylece 1929 bunalımının ardından 2007'de başlayan, en büyük dünya ekonomik bunalımının, Türkiye'de nasıl fazla kalıcı hasar almadan atlatıldığı bu kıyasta görülüyor. Anlayacağınız S&P'nin kurgulanmış beklenti bozma operasyonu dün açıklanan dış ticaret rakamlarıyla fena halde boşa çıktı. "Biz kendi yerli reyting şirketimizi nicin kuralım? Bunu kimse dikkate almaz ki" diyenler var. Çok yanılıyorlar. Bir zahmet hem bügünkü rakamlara baksınlar hem de geçmişi hatırlasınlar. Renkli televizyona, boğaz köprüsüne de karşı çıkmışlardı, unutmasınlar...