Bir ekonominin sürdürülebilir bir büyüme hızına ulaşabilmesi için üç temel değişkenin birbiriyle tutarlı olarak pozitif yönde gelişmesi gerekiyor. Nedir bu üç değişken? Bir, toplam faktör verimliliği. İki, sermaye miktarının çoğalması. Üç, emeğin miktar ve kalitesinin artması.
Dün Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı yeni teşvik tedbirlerinin, ekonomik büyümeyi sürdürecek bu üç değişkeni olumlu yönde geliştirecek biçimde tasarlandığını görüyoruz. Çünkü teknolojik gelişmeyi sağlamak için kümelenmeye yani yeni teknolojinin hızla diğer firmalara aktarılması demek olan "bilgi taşması"na devlet destek veriyor. Özellikle organize sanayi bölgelerindeki yatırımlara verilen yüksek devlet yardımları bunu kanıtlıyor.
Ayrıca yeni bir teşvik tedbiri olarak cari açığın azaltılması için ara malı ve stratejik ürün yatırımlarına verilecek devlet destekleri sermaye birikimini hızlandırıyor.
Ve en önemlisi ilk, orta ve lise eğitimi yatırımlarına tüm bölgelerde yoğun devlet desteğinin verilmesi, emeğin kalitesini çoğaltacağından, emeğin, büyümenin en önemli değişkeni olarak ele alındığını bize gösteriyor. Çünkü uygulamada çok kullanılan Robert Solow'un büyüme modelinde, sermayenin önemine aşırı vurgu yapılması son zamanlarda çok eleştiriliyordu. İşte dün açıklanan teşvik tedbirleri, eğitimi tüm Türkiye'de devlet yardımlarına yoğun biçimde konu etmesiyle, Solow'un modelinden ciddi biçimde ayrılıyor. Büyümede, emeğin kalitesinin sermayeden daha önemli olduğunu öne çıkarıyor. Zira küresel gelişmeler bilginin sermayeden daha önemli olduğunu artık bize gösterdi.
Bilgisayar teknolojisinde yapılan yeniliklerin, sermayeden ziyade kaliteli emeğin ürünü olduğunu akıldan çıkarmayalım. İşte bu nedenle teşvik sisteminde eğitime verilen önem, küresel gelişmelerin farkında olan bir Hükümetin yönetimde olduğunu ortaya koyuyor. Aslında bu şu anlama geliyor. AK Parti'nin temelini oluşturan halk çocukları, dünyanın nereye gittiğinin farkındalar. Onları statükocu İstanbul sermayesinden ayıran da bu zaten.
Gelelim bölgesel teşviklere... Yeni teşvik tedbirlerine göre, Türkiye bölgesel gelişmişlik açısından altı bölgeye ayrılıyor. Bu bölgelerden en çok devlet yardımı Doğu ve Güney Doğu Anadolu illerini kapsayan altıncı bölge yatırımlarına veriliyor.
Özellikle yerli ve yabancı sermaye ayrımı gözetmeden verilen devlet yardımları Asya ve Ortadoğu'nun yeni gelişen sermayedarlarının yatırımlarını çekebilir. Ayrıca bir yatırımcının altıncı bölgede yatırım yaptığı takdirde aynı teşvikten birinci bölge yatırımında da yararlanacak olması, altıncı bölgeye yapılacak yeni yatırımlara önemli katkı sağlayabilir.
Neden mi dersiniz... Çünkü son dokuz yılda altıncı bölgede yatırım için gerekli olan altyapı oluşturuldu. Duble yollar tamamlandı, organize sanayi bölgeleri yapıldı. Yeterli enerji ve su da var. Kısacası sanayi için gerekli altyapı hazır. Şimdi bu altyapının kullanılması için devlet yardımlarıyla birlikte güven ortamının sağlanması şart. İşte bu noktada AK Parti Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt'un Taraf'ta Neşe Düzel'e söyledikleri akla geliyor.
Kurt "AK Parti, Kürt sorununun çözümü için Türkiye'nin en büyük ve tek şansıdır" diyor ve Kürt halkının bütün kışkırtmalara rağmen çatışma istemediğini söylüyor. Kurt, "AK Parti bölgede yine birinci parti olur" diyor. O halde açıklanan teşvik tedbirlerinin, bundan sonra atılacak siyasi adımlarda Kürt sorununun çözümünde önemli bir rol oynayacağını söyleyebiliriz.