Zengin ülkelerin ekonomik büyümesinde yavaşlama var. IMF'nin tahminlerine göre, bu yıl gelişmekte olan ülkeler yüzde 6.6 oranında büyürken, zengin ülkeler ancak yüzde 2.2 oranında büyüyebilecekler.
Peki zengin ülkelerin büyüme hızı neden yavaşladı? Zengin ülkelerin büyümelerini yavaşlatan sadece devletlerin mali kriz yaşamaları değil. Dünya üretiminde paylarının azalması da, zenginlerin büyümesini frenliyor.
Öyle ki, bundan on yıl önce dünya üretiminin üçte ikisini yapanlar şimdi ancak yarısını üretiyorlar. Dolayısıyla dünyaki bu radikal dönüşüm, gelişmekte olan Çin, Brezilya, Hindistan, Türkiye, Rusya, Güney Kore, Meksika ve Endonezya gibi ülkelerin küresel ekonominin yeni trendini belirleyen ülkeler olduğunu ortaya koyuyor.
Peki ABD ve Avrupa ekonomileri gibi zengin ülkelerde ne oluyor, ne yaşanıyor da, yirmi yıl önce Japonya'nın içine yuvarlandığı duruma şimdi onlar düşüyorlar. Yani Japonlaşıyorlar.
Zengin ekonomilerde yaşanan bu yeni duruma Japonizasyon adı veriliyor. Japonizasyon, devlet borçlarının milli gelire oranının yükselmesi, neredeyse faiz oranlarının sıfıra yaklaşması, politik kilitlenme ve hareketsizlik demek. Kısacası borsaların çökmesi, ekonomilerin durgunlaşması, zombi bankaların ortalığı sarması ve nüfusun yaşlanması demek. İşte bütün bu koşulların hepsinin bir arada olması demek Japonizasyon.
Japonya'da 1990'ların başında saydığımız bu koşulların hepsi bir araya geldi ve bir daha bu koşullar bir türlü değiştirilemedi. Hatta bir örnek vermek gerekirse, Nikkei 225 endeksi 1989'daki seviyesinin hâlâ yüzde 75 oranında altında seyrediyor. Ve on yıllık Japon Hazine bonolarının getirisi de yüzde birin altında 0.99 oranında bulunuyor.
Japonya'da yirmi yıl önce yaşanmaya başlayan bu ekonomik ve siyasi koşullar işte şimdi ABD ve Avrupa'nın zengin ülkelerini kıskacına aldı. Eğer yepyeni bir çözüm bulunmazsa, Japonizasyon ABD ve Avrupa'yı saracak.
Dün bizim Merkez Bankası Para Politikası Kurulu da dünyadaki Japonizasyonu doğrular bir açıklama yaparak, "küresel büyümenin giderek hız kaybettiğini" belirtti. Dış talebin zayıf seyrettiğini, yurt içi nihai talepte yılın ikinci çeyreğinde başlayan yavaşlama eğiliminin sürdüğüne dikkat çekti ve bu çerçevede, önümüzdeki dönemde cari işlemler dengesinde kayda değer bir iyileşme olacağını söyledi. Bu tahmin doğrultusunda politika faizlerini değiştirmeyerek yüzde 5.75 seviyesinde tuttu.
Oysa madem dünyada Japonizasyon var, bizim Merkez, politika faizlerini biraz daha indirip mevduat munzam karşılıklarında azaltmaya gitmeliydi. Çünkü durgunluğa giren zengin ülke ekonomileri nedeniyle dış talep azalacağına göre iç talebe destek vermekte fayda var.
'Ekonomi ısındı, cari açık çoğaldı' diyerek faizlerin yükseltilmesini isteyen yüksek faiz lobisine, Türkiye'de ekonominin ısınmadığını kapasite kullanım oranlarının hâlâ 2008 yılı temmuz ayı seviyesi olan yüzde 80'e bile ulaşmadığını söylemiş ve yüksek faiz lobisinin baskılarına karşı çıkmıştık. Şimdi görülen o ki, ekonomi, bırakın ısınmayı yavaşlama eğilimine girdi. Ekonomiyi canlandırmak için faizlerin daha da indirilmesi gerekiyor.
Peki Türkiye'de Japonizasyon var mı? Hayır. Türkiye ekonomisinde Japonizasyon yok. Çünkü Türkiye'de devlet borçlarının milli gelire oranı düşük, bütçe açığı çok az, nüfusun çoğunluğu genç, politik düzeyde kilitlenme ve bir hareketsizlik yaşanmıyor. Ayrıca zombi bankalar da yok bizde. O halde iç talebi canlandıracak tedbirler alarak ve gelişmekte olan ülke pazarlarına açılarak yola devam etmek gerekiyor. Gelişmiş ülkelerin krizinden korkmaya hiç gerek yok.