"Ne olursa olsun, halkın seçtiği AK Parti Hükümeti gitsin" diyen kriz lobisinin amacı ekonomide kriz çıkartıp hükümeti zora sokmak. Kriz lobisi AK Parti Hükümeti'ni sarsmak için sürekli girişimde bulunuyor.
Özellikle de ekonomiyle ilgili olumlu rakamları olumsuz algılatmada çok ustaca davranıyor. Ekonomik veriler açıklandıkça, beklentileri olumsuza çevirmek için olumlu rakamlara karanlık yorumlar yapılıyor.
Peki bu kriz lobisini kimler oluşturuyor? Bu lobiyi rekabet etmekten hoşlanmayan, devlet rantlarıyla geçinen kesim oluşturuyor. İşte bu nedenle bütçeyi IMF'nin, siyaseti de askeriyenin yönetmesini istiyorlar. Çünkü ancak böyle bir hukuksuz vesayet düzeninde, kamu kaynaklarının bir kısmını kolayca kendi ceplerine indiriyorlar.
Üç yıldır IMF anlaşmasının yapılmaması ve askeri vesayetin zayıflaması, kriz lobisini iyice sıkıştırdı. Artık eskisi gibi faiz ve devlet rantlarından para kazanamıyorlar. Kolay ve haksız kazancın yeni yollarını bulmak için de, bütçede mali görünümün bozulduğunu, cari açığın finanse edilemeyeceğini dile getiren görüşleri yaygınlaştırıp tekrar faizleri yükseltmeye çalışıyorlar.
Oysa bütçede hiçbir sorun yok. Mali görünümde bozulmadan bahsetmek, düpedüz yalan söylemekten başka hiçbir anlama gelmiyor. Çünkü 2011 Ocak-Nisan döneminde bütçe açığı küçüldü ve faiz dışı fazla olması gerekenin de üzerinde seyrediyor. Anlayacağınız, seçime giren bir iktidardan, beklenmeyecek bir mali disiplin uygulanıyor.
Gelelim cari açığa... Cari açık, bir ülkenin ürettiğinden fazla harcamasıdır. Bugüne dek Türkiye'de hep ürettiğinden fazla harcayan devlet olurdu. Ve devlet, riskini yönetemediği için de krize girerdi. Artık durum değişti. Bugünkü tablo tamamen farklı. Devlet iki yakasını bir araya getirdi ama özel sektör açıldıkça açıldı. Özel ürettiğinden çok fazla harcıyor.
Peki bu harcama nasıl finanse ediliyor? Bir kısmı, özel sektörün, yurtdışında tuttuğu kendi paralarını bir cepten bir cebe borç vererek karşılanıyor. Diğer kısmı da bankaların yurtdışından ucuza borçlanmasıyla finanse ediliyor. Bankalar da aldıkları bu döviz borçlarını sigorta ettikleri için geri ödeyememe risklerini ortadan kaldırıyorlar.
Şimdi gelelim kriz lobisine olan kötü haberimize... Yaymaya çalıştığınız gibi cari açık riski artmadı. Aksine azaldı. Öyle ki, ödemeler bilançosu ve doğrudan yabancı sermaye girişleri detaylı incelendiğinde, cari açığın riskinin azaldığı açıkça ortaya çıkıyor. Sizin için kötü, vatandaş için iyi olan durumu, bakın şöyle açıklayalım...
Geçen yılın ilk üç ayında Türkiye'ye gelen doğrudan brüt yabancı sermaye 855 milyon dolar tutuyordu. Halbuki 2011'in ilk üç ayında Türkiye'ye gelen doğrudan brüt yabancı sermaye tutarı 5 milyar 314 milyon dolara ulaştı. Böylece geçen yılın ilk üç ayında 10 milyar dolar olan cari açığın sadece yüzde 10'u doğrudan yabancı sermaye aracılığıyla finanse edilirken, bu yıl 22.1 milyar dolar tutan üç aylık cari açığın yüzde 24'ü doğrudan yabancı sermaye geliriyle finanse ediliyor. Üstelik "net doğrudan yabancı sermaye girişi" olarak hesapladığında da, bu oran, geçen yılın yine üzerinde çıkıyor ve yüzde 16'ya denk geliyor.
"Peki ne anlama geliyor doğrudan yabancı sermaye girişiyle cari açığın finansmanı" derseniz... Bu, cari açığın finansmanı için borç alınmadığını bize gösteriyor.
Bir de unutmadan hemen söyleyelim... 2011'in ilk üç ayında gelen doğrudan yabancı sermaye brüt tutarı, 2009 ve 2010'un 12 aylık toplam doğrudan yabancı sermaye girişi olan yıllık 6 milyar dolara yaklaştı. Bir de buna, ekonomiye güç verecek olan yeni anayasa eklenirse, yatırım için gelen yabancı sermayenin hangi seviyelere çıkacağı tahmin edilebilir.
Başbakan Erdoğan, son açıklamasında, "Ekonomiye güç verecek bir anayasayı millet kendisi yapacak. Ayrım yok, amalar yok, ancaklar, dışlama, öteleme, yasaklama yok.Bu anayasayı millet istiyor ve biz de bu anayasayı yapacağız" dedi. Bu vaat gerçekleşirse, doğrudan yabancı sermaye girişinde yıllık rakamlar aylık girişe dönüşebilir. Böylece faizler iyice geriler.
İşte bu nedenle kriz lobisi yeni anayasa yaptırmamak için çeşitli oyunlar sahneye koyuyor. Son dönemlerde saldırılarla yaratılan gerginliğin nedeni de bu. Fakat kriz lobisi umutlanmasın, Türkiye'de de faizler küresel düzeyde nasıl düştüyse öyle düşecek ve reel faizler kısa vadede sıfır olacak. Türkiye'de vatandaşın vergisi artık faiz yoluyla birilerinin haksız kazancına dönüşmeyecek.