Son iki yüz yılda, Türkiye ekonomisi sürekli aynı nedenle krize girdi. Bizdeki ekonomik krizlerin değişmez nedeni hep kamu bütçesi açıkları oldu. Süreç şöyle işledi. Kamu bütçesindeki açıklar dış açığı çoğalttı ve borçlar ödenemez hale geldi.
Harvard Üniversitesi'nden Carmen M. Reinhart ve Kenneth S. Rogoff da yaptıkları araştırmayla bunun altını çiziyorlar. İki ekonomiste göre,
Osmanlı İmparatorluğu dönemi dahil, Türkiye, geçmişte yedi defa borçlarını ödeyemedi ve moratoryum ilan etti.
Gelelim bugüne ve kamu maliyesinin durumuna...
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın geçen hafta başında akademisyen köşe yazarlarıyla olan toplantısında açıkladığı son mali verilere göre, Türkiye ekonomisi tüm dönemlerin en iyi kamu maliyesi performansını gösteriyor. Çünkü sürekli kamu maliyesi açıklarından dolayı sorun yaşayan Türkiye'de artık kamu maliyesi sorun olmaktan çıktı. Bütçe açıkları ve kamu borç yükü son sekiz yılda sürekli geriledi.
Öyle ki, kamu borç yükü 2010 sonunda yüzde 42.3'e, bütçe açığı da kriz harcamalarına rağmen yüzde 4 oranına doğru gerilemekte.
Önümüzdeki üç yılın sonunda da kamu borç yükü yüzde 36.8'e, bütçe açığı yüzde 1.6'ya gelecek. Böylece Türkiye artık geçmişte yaşadığı moratoryum korkusundan kurtulduğu gibi, ilerisi için de böyle bir endişe ortadan kalkıyor.
Peki kamu maliyesinin düzelmesine rağmen Türkiye ekonomisinde niye hâlâ kırılganlık korkusu var? Ekonomide kırılganlığa yol açan neden ne? Bunun cevabı, ürettiğinden fazla harcamak yani cari açık vermek. Cari açığın nedeni de elimizdeki verilere göre kamu sektörü değil. Peki cari açığı yaratan kim?
Türkiye ekonomisinde cari açığı yaratan; özel sektör. Çünkü devlet işlerini yoluna koymuş. Devletin kısa vadeli borcu 5.6 milyar dolar. Devlet, bu borcu ödemekte zorlanmaz. Özel sektörün borcuna gelince, onun kısa vadeli borcu 54.7 milyar dolara varmış durumda. Özel sektör bu borçlarını ödemekte zorlanır mı? Hayır, o da zorlanmaz.
Bazı statükocu işadamları, "IMF ile anlaşma yapın, ondan 35 milyar dolar alıp bize verin, aksi halde batarız" demişlerdi ama... Hükümet, isteklerini yerini getirmeyince, batmadılar. Aksine "batarız" diyenler, borçlarını hiç zorlanmadan ve aksatmadan ödediler. Bundan da zaten anlaşıldı ki, bu işadamlarının borçları aslında kendilerineymiş. Kendi kendilerine borç vermişler. Geçmişte yaptıkları gibi Hükümet'i korkutup kendi borçlarını halkın sırtına yüklemek istemişler.
Gelelim cari açık verilerine... Ocakeylül döneminde cari açık geçen yıl 9.7 milyar dolar tutarken, bu yıl aynı dönemde 32.4 milyar dolara çıktı. Peki bunun finansmanı nasıl yapılmış diyerek baktığımızda, gayrimenkul alımı, yurtdışı mevduat, portföy yatırımı ve banka kredileriyle finanse edildiğini görüyoruz cari açığın. Anlayacağınız, bazı özel sektörün yine yurtdışında tuttuğu dövizler, cari açığın finansmanı olarak kullanılıyor.
Bu arada ekonomide iyi bir gelişme ödemeler bilançosunda yaşanıyor. Ocak-eylül döneminde yurtdışına ödenen faizler azaldı. Geçen yıl yurtdışına 5.5 milyar dolar faiz ödemesi yapılırken bu yıl 4 milyar dolar ödendi.
Bütün bu anlattıklarımızdan ve aktardığımız rakamlardan çıkan sonuç şu. Ekonomideki cari açık riski özel sektörün üzerinde duruyor. Türkiye'de özel sektör, risklerini kamudan daha iyi yönettiğine göre, G-20'den gelebilecek "cari açık sınırlaması" nın yaratacağı devalüasyon risklerini herhalde öngörüyor ve hesaplarını ona göre yapıyorlardır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi için endişelenmeye gerek yok.
Peki önümüzdeki dönemde neler olacak? Gelişmiş ülkelerin bütçe açıkları artacak, bu nedenle vergileri yükselecek. ABD ve İngiltere'de kurtarma operasyonları nedeniyle bütçe açıkları yükseldi, kamu borçları çoğaldı. Avrupa'da Yunanistan'ın ardından batan İrlanda'nın bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 32 düzeyine çıktı. İspanya ve Portekiz de riskli durumda. Doğu Avrupa ülkelerinin durumu da iyi değil. Bütün bu ülkeler büyük bütçe açıkları nedeniyle ortaya çıkacak yüksek vergi oranları ve borç ödeyememe riskleri nedeniyle artık yatırımcılar için cazip olmaktan çıkacak. Küresel yatırımcı ekonomisi güven veren Türkiye'ye daha çok gelecek. İşte bu nedenle eğer bir hata yapılmazsa önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi çok daha iyi olacak.