Adalet sadece hukuki bir kavram değildir. Aynı zamanda ekonomik bir kavramdır.
Adalet teorisinin son kırk yıldaki en önemli araştırmacısı Harvard Üniversitesi'nden John Rawls'a göre, adalet, iki temel prensip çerçevesinde ele alınıyor. Birinci prensip özgürlük ve fırsat eşitliği, ikincisi de gelir ve servet edinebilme. Birinci prensip ikincisinin yolunu döşüyor. Yani özgürlük ve fırsat eşitliği, gelir ve servet edinmenin yolunu açıyor. Ve toplumda adalet bu iki prensibin hayata geçirilmesiyle sağlanabiliyor. Aksi takdirde adalet sağlanamıyor.
Burada temel bir soru karşımıza çıkıyor. Gelir ve servet nasıl etkin bir biçimde dağılacak? John Rawls'a göre, iktisadın gelir ve servet dağılımında halen kullandığı teorik araç "Pareto optimumu"dur. Pareto optimumuna göre, eğer bir kişinin gelirini artırmak için diğer bir kişinin gelirini azaltmak gerekiyorsa, bu, toplumda ve ekonomide dengeyi bozuyor. Dolayısıyla dengeyi koruyan, bozmayan mevcut gelir ve servet dağılımı optimum ya da en uygun durum olarak kabul ediliyor. İşte Rawls bu konuda diğer adalet teorisyenlerinden ayrılıyor. Pareto optimumunu kabul etmiyor. Çünkü Pareto, toplumdaki stok mal ve servet miktarına göre etkin dengeyi savunuyor. Rawls, insanların gelir ve servetlerinin, diğerlerinin, gelir ve servetini azaltmadan artabileceğini ileri sürüyor. Bunu da özgürlük ve fırsat eşitliğine bağlıyor. "Eğer bir toplumda özgürlük ve fırsat eşitliği sağlanırsa, kişi, toplumdaki diğer kişileri olumsuz etkilemeden gelir ve servetini çoğaltabilir" diye düşünüyor.
Peki niye anlattık bütün bunları? Türkiye'de anayasa referandumunda evet ve hayır diyenleri Rawlsçılar ve Paretocular diye ikiye ayırabiliriz. Rawls'ın teorisini anayasaya "evet" diyenler savunuyor. Çünkü onlara göre özgürlüklerin artması, üretim alternatiflerini çoğalttığı için ülkede refahı artırıyor. Yani özgürlüklerin artması, kişilerin gelir ve servet edinmesini başkasının gelir ve servetini azaltmadan sağlıyor. Bu görüşe "hayır" diyen Paretocular ise, özgürlükler arttığı takdirde kendi gelir ve servetlerinin azalacağını düşünüyorlar.
Dolayısıyla anayasa değişikliklerine hayır diyen CHP, MHP, TÜSİAD ve diğer hayırcılar anayasadaki yeni özgürlüklerin kendi gelir ve servetlerini azaltacağına inanıyorlar. Anayasa değişikliğine "evet" diyen AK Parti ve diğerleri de, özgürlüklerin, bireyin gelir ve servetini diğerlerinin gelir ve servetini azaltmadan artırdığı görüşünü savunuyor.
İşte Taraf'da pazartesi günü Neşe Düzel'e Tarhan Erdem bu gerçeği çok güzel anlatıyordu. Başkalarının hayatı ve durumu iyileşirse, kendi hayatlarının ve durumlarının kötüleşeceğine inanan ve bundan endişe eden modernleri "kararlı korkaklar" olarak niteliyordu.
Aslında kararlı korkakların korkudan kurtulması gerekiyor. AK Parti hükümetleri döneminde John Rawls'ın teorik yaklaşımı adeta doğrulandı. AB uyum yasaları çıktıkça özgürlük alanı genişledi Türkiye zenginleşti. AK Parti hükümetleri, fakirlere yönelik kamu harcamaları olan sağlık ve eğitim harcamalarını artırdıkça, diğerlerinin gelirleri ve servetleri azalmadı. Aksine arttı.
Son sekiz yıla bakıldığında, doğrusu, düşük gelir gruplarının gelir ve servetlerinin artmasına rağmen geliri azalan sınıflar göremiyoruz. Ama bizim eğitimliler hâlâ yüzyıl önceki Pareto'da ısrar ediyor. Özellikle iş hayatındaki hayırcıların John Rawls'un söylediklerini dikkate almasında fayda var. Hayat doludizgin gidiyor. Rawls, Pareto'yu çoktan tasfiye etti.