Dünya döviz ticaretinin günlük işlem hacmi tarihinde ilk kez 4 trilyon Amerikan dolarına ulaştı. Bu artış, küresel piyasalardaki serbestleşme nedeniyle yapılan yatırımların çoğalması, gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretindeki payının yükselmesi, yatırım fonları ve bilgisayarlar kanalıyla yatırım imkanlarının yirmi dört saat boyunca yapılabilmesi sonucunda sağlandı ve dünya döviz ticareti bu imkanlar sonucunda her geçen gün genişledi. Ama bu imkanlar, dünya döviz ticaretinde yaşanan hızlı artışı açıklamaya yetmiyor.
Dünya döviz ticareti birdenbire niye çoğaldı peki? Çünkü Amerikan mali krizi ve Avrupa'da yaşanan borç krizi, yatırımcıların para birimleri tercihlerini hızla değiştirdi. Amerikan ve Avrupalı yatırımcılar küresel piyasalara yatırımlarını çoğaltarak Amerikan ekonomisinin risklerinden kurtulmaya çalıştılar. Dolayısıyla Amerikan Hazine bonolarının günlük ticaret hacmi 2007'de 570 milyar dolar tutarındayken 2010'un nisan ayında 455 milyar dolara geriledi. Amerikalı yatırımcının tercihleri doğrultusunda Amerikan doları ve Avustralya dolarının ticareti 2007 yılına göre yüzde 44 oranında yükseldi. Ayrıca Avrupa para birimi euro, Çin parası yuan, Hindistan parası rupi ve Brezilya parası real'ın ticaret hacmi de çoğaldı. Böylece dünkü The Wall Street Journal'a göre dünya döviz ticaret hacmi 2007 yılından günümüze yüzde 20 oranında artarak günlük 4 trilyon dolara ulaştı.
Gelelim dünya döviz ticaretindeki artıştan hangi ülkelerin kazandığına... Dünya döviz ticaretinin yüzde 36.7'sı İngiltere'de yapılıyor. İkinci sırada ABD yer alıyor ve onun payı yüzde 17.9'u buluyor. Ardından yüzde 6.2'lık payla Japonya geliyor. Singapur yüzde 5.3'le dördüncü sırada yer alıyor. Döviz ticaretinin hangi araç ve kurumlarla yapıldığına gelince...
Döviz ticareti, döviz alım satımının yanında, opsiyonlar, swaplar aracılığıyla gerçekleşiyor. Bu işlemlerin büyük kısmını da bankalar, yatırım fonları, sigorta şirketleri yapıyor.
Peki Türkiye dünya döviz ticaretinden pay alabiliyor mu? Türkiye'nin payı döviz ticaretinde kayda değer bir seviyede değil. Ama Türkiye coğrafi konumu nedeniyle payını hızla arttırabilir. Eğer İstanbul bir finans merkezine dönüşebilirse, dünya döviz ticaretinden Türkiye de Singapur gibi bir pay sahibi olabilir. İstanbul neden bir türlü finans merkezi olamıyor peki? Çünkü "bürokratik vesayet rejimi" engelliyor. AK Parti Hükümeti İstanbul'un finans merkezi olması için Merkez Bankası Başkanlığı'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınmasını istemişti. Ama bir de baktı ki karşısına Merkez Bankası Başkanı dahil pek çok eski ve yeni bürokrat dikildi.
Niye? Bu bürokratlar Merkez Bankası'nın Ankara dışında olmasına razı değiller. Aksi takdirde, Merkez Bankası üzerindeki devletçi etkinin piyasa güçlerinin eline geçeceğinden korkuyorlar. Böylece Türkiye'nin finansal işlemlerden kazanç elde etmesini de engelliyorlar. Onların umurunda değil tabii Türkiye'nin kazanıp kazanmaması. Onların tek hedefi, kendi görünür ya da görünmez kazançları ve bürokratik otoriteyi kullanma arzuları.
İlginç olan, bu eski ve yeni bürokratlar, Merkez Bankası'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınmasında seçilmiş Hükümet'e meydan okumaktan hiç çekinmiyorlar. Niye? Çünkü, yetkisi olmadığı halde "yerindelik kararları" veren yüksek yargıya güveniyorlar. Seçilmiş Hükümet Türkiye kazansın diyerek Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşırsa, biliyorlar ki, nasıl olsa yargı bu taşınma işlemini durduracak.
Askerin, sivil bürokrasinin ve yargının vesayetini kıracak olan ve yargının "yerindelik' kararlarını engelleyecek olan anayasa değişikliğine, referandumda "evet" demek için o kadar çok neden var ki! Referandumdan "hayır" çıktığı takdirde Ankara güdümündeki finansal sistem sığ kalmaya devam edecek, Türkiye ekonomisi ve Türkiye halkı kaybedecek.