Senelerdir hakem yönetimleriyle ilgili görüşlerimi yazdım. Değişmeyen aynı görüşümü yeri geldiği için bir kez daha tekrarlamak istiyorum:
"Ülkemizde dünyada benzeri olmayan bir Üç Büyükler olayı var. Herkes kendi şehrinden sonra bir büyük takımın taraftarı. Medyada da aynı şekilde. Bunlara dördüncü büyük Trabzonspor'u da eklediğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Bu 4 takımın arasındaki rekabete doğal olarak yazılı ve görsel medyanın büyük bölümü taraflı bakıyor. Yönetici ve taraftar baskısı da birleşince hakemlerin sağlıklı maç yönetmeleri mümkün olmuyor. Çünkü büyük takımın aleyhine hata yaptığınızda çok ağır eleştirilere maruz kalıyorsunuz, büyük takım lehine hata yaptığınızdaysa başınız hiç ağrımıyor."
Bu sene hakem yönetimindeki sıkıntılar çok erken başladı. Şimdi bu seneki gelişmeleri yorumlamak istiyorum... Bugün iftihar ettiğimiz Cüneyt Çakır dahil hiçbir şartta büyük-küçük takım ayrımı yapmayan tek isim bana göre Yunus Yıldırım'dır. İyi hakem midir? Kendine göre kuralları olduğu ve bunda ısrar ettiği için bana göre çok iyi bir hakem değildir.
ONUN GİBİ CESUR HAKEM YOK
Ama futbolumuzun en çok ihtiyaç duyduğu şey olan objektifliği ve cesareti tartışılmaz. Antalya-G.Saray maçında neticeye tesir eden hiçbir hatası yok. Ama karşılaşmayı 2-3 dakika az uzattı diye büyük tepkiler aldı. G.Saray Yunus Yıldırım'la çok puanlar kaybetmiş. Fenerbahçe'de onu geçen sene işine gelmediği için istenmeyen hakem ilan etti. Bu yüzden ligin ikinci yarısında hiç Fenerbahçe maçına çıkamadı.
Bugün ülkemiz şartlarında bir büyük takım son maçında kazanıp şampiyon olacaksa ve rakibinin düşme tehlikesi veya bir başka hedefi yoksa bugüne kadar hep bu tip maçlar galibiyetle bitmiştir.
Bir tanesi hariç; evvelki seneki Fenerbahçe-Trabzonspor maçı. İddia ediyorum bu maçı Yunus Yıldırım'dan başka hangi hakem yönetse Fenerbahçe şampiyon olurdu. Bugün Yıldırım tipi cesur bir hakemi büyük takımlar içerde dışarıda, diğer takımlarda kendi sahalarında istemiyorlar.
G.Saray-G.Antep maçından sonra kıyametler koptu. Yayıncı kuruluşta Markus Merk, "Melo'nun hareketi net kırmızı karttı" dedi. Ama bir daha oraya dönülmedi. Ayrıca Ujfalusi'nin Muhammet'e yaptığı kırmızı kartlık penaltı pozisyonu hiç gösterilmedi, tartışılmadı. Servet ve Sabri'nin haksız yere gördüğü kırmızı kartlar 20 dakika konuşuldu. Halbuki Melo'nun olayı Servet'in ihracından önceydi. Yani hakem orada doğru kararı verse G.Saray daha erken 10 kişi kalacak ve Melo gibi önemli bir oyuncusu 2-3 maç ceza alacaktı.
MÜFTÜOĞLU'NUN HATASI
Gelelim diğer maçlardaki pozisyonlara. Trabzon-Antalya maçında Suat Arslanboğa ucuz bir penaltı verdi, ses çıkmadı. Mersin-F.Bahçe maçında Bekir'in net penaltısı es geçildi. Bu pozisyon için sadece "Penaltı verilmedi" dendi ve olay orada kaldı. Kuddusi Müftüoğlu Kayseri'de kritik dakikada Bilica'nın smacına devam dedi. Medyada yine sadece penaltı verilmedi dendi o kadar.
Beşiktaş-Sivas maçında Kuddusi Müftüoğlu çok kolay bir penaltı verdi. Benim dışımda 2-3 kişi hariç herkes doğru karar dedi ve Müftüoğlu'nu takdir etti. Eğer aynı dakikada ve aynı pozisyonda o penaltıyı Beşiktaş aleyhine çalsaydı (mümkün değil) Müftüoğlu'na pazar günkü penaltı için övgüler yağdıranların büyük çoğunluğu 'bu ne rezalet' derdi.
Sonuç olarak şunu diyorum. Futbolun içindeki tüm birimler maalesef hakemleri baskı altına alıyor. Bu yüzden de adaletli yönetim sağlanamıyor. Bu da futbolumuza büyük zararlar veriyor.