Türk Hava Kuvvetleri'ni dışa bağımlı olmaktan kurtaracak bir projeydi, MMU.. Yani Milli Muharip Uçak.. Eskiler "Kötü komşu insanı ev sahibi yapar" demişler.. Amerika, parasını bile ödediğimiz F-35'leri vermeyince, "büyük" düşündük.. İHA'ları, SİHA'ları yapan, kullanan, hatta dışarı satmaya başlayan Türkiye neden kendi savaş uçağını yapmasın?.
TUSAŞ'ımız var mı?.
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) (TAI - Turkish Aerospace Industries, Inc.) var ya işte.
Türkiye'de hava platformlarının tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, tamamlanması, yenilenmesi ve satış sonrası hizmetleri alanlarındaki teknoloji merkezi olarak kurulmadı mı TUSAŞ?.
O zaman neden yapmayalım?.
TUSAŞ, çalışmaya başladı. Önce MMU'nun tasarımını yaptı. Bilgisayarda 3 boyutlu projesini üretti ve çalışmaya başladı.. Ve..
..Ve o uçağın ilk parçası seri üretim yapan banttan çıktı. Resmi medyaya dağıtıldı.
Bir kısım medya ve sosyal medya o parçayla alay ettiler. Amaçları ne o parça, ne de TUSAŞ'tı tabii.. Amaçları, iktidar, ya da AK Parti de değildi.
Hedefleri doğrudan Başkan Recep Tayyip Erdoğan'dı..
Dün de bunu yazdım işte..
Milleti bölmek, zaten pandemi yüzünden kararmış beyinlerden en küçük umut, sevinç, müjde ve keyif ışığını esirgeme uğruna, durmadan sövüyor, durmadan kin, öfke, nefret yayıyor, Türk insanına, milletime "umut verecek" her ama her şeyi ya anlatamıyor, ya es geçiyor ya da karalıyorduk.
O bir tek parçaya baktılar..
"Bu mu savaş jetimiz?. Minnacık bir parçayla mı övünüyorsunuz" dediler.. Dediler ve konuyu unutturdular.. Zaten yapılan güzel şeyleri anlatmak, açıklamak değil, karşı cepheye sövmekle görevli gibi yayın yapan yandaş(!) medya da unuttu..
Ama ben unutmadım..
Ben o resmi dağıtılan ilk parçanın "Büyük yürüyüşün ilk adımı" olduğunu adım gibi biliyordum.
Çünkü TUSAŞ'ın başında Temel Kotil'in olduğunu biliyordum.
2005 yılında, biri size, daha Ankara ve İzmir'e bile zamanında gidemeyen Türk Hava Yolları'nın, 15 sene içinde, hem de en ünlü hava şirketleri iflas eder ve çekilirken, dünyanın en büyük, en ileri, en güvenilir havacılık şirketi olacağını söylese, herhalde güler geçerdiniz.
Temel Kotil, 2005'te THY Genel Müdürü oldu işte..
Önce ekibini kurdu, sonra kollarını sıvadı.. Agasi Şen'in 60'lı yıllardaki Genel Müdürlüğü'nden beri THY ile yakından ilgilenen ben de, Kotil'in harika basın danışmanı Dr.
Ali Genç sayesinde gelişmeleri adım adım izledim..
Neden?. O zaman yazdım sebebini..
"Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde güneş batmayan iki kurumu vardır: Dışişleri Bakanlığı ve THY.." Ay yıldızlı bayrağı dünyanın dört bir yanına taşıyan THY bizim armamız, armadamızdı. Kotil ve ekibi 2016 yılına dek, THY'yi uluslararası bir DEV'e dönüştürdüler..
Kotil, artık kimsenin durduramayacağı bir ivmeyle yükselen THY'yi yenilere devretti. Çünkü şimdi daha büyük, daha önemli ve daha zaruri bir kurumda görev onu bekliyordu.
TUSAŞ, yani Türkiye Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi..
THY'deki 11 yılında yarattığı mucizeyi yakından izlediğim Temel Kotil'i işte böyle, çok iyi tanıdığımdan, o minnacık ilk adımın, dünyanın en iyi jet pilotlarına sahip Türk Hava Kuvvetleri'ne Türk malı muharip jetleri vereceklerine inanarak araştırdım.
"Gazeteciyim" diyen herkesin, kolayı yapması, yani alay etmesi, aşağılaması yerine, minik bir araştırmayla herkesin elde edeceği sonuçlara ulaştım.
*
*
O günleri görür müyüm, Allah bilir.. Ama görenler beni ve bu takvimi hatırlasınlar.
Dalga geçtikleri o ilk parça ile büyük yürüyüşün ilk adımını atanlardan, hem de kağnı arabaları ve Fatma Bacılarla dünyaya kafa tutan Atatürk'ten ve Türk'ten özür dilesinler ve o jetleri Türk semalarında uçarken gördüklerinde utanmasın, alkışlasın ve haykırsınlar..
"Ne mutlu Türküm diyene!."
***
KATAR MI?.. BU KADAR MI?..
Daha henüz bizimkinden başka gazeteye bakmadım. Ama ötekilerin de pek farklı olduklarını sanmıyorum. Çünkü bu ülkede skor yazarlığı esastır. Hele konu Milli Takım olduğunda, skor iyi oldu mu, dehşet sayfalar yapmak marifettir..
Gene öyle yapmışlar.. Allah'tan bizde Erman Hoca var.. Kafasını kesseniz, ki Lig TV'de kestiler biliyorsunuz, inanmadığı şeyi söyletemezsiniz.
Erman Hocam hiç değilse "Koçu Alman olan Türkiye'nin en kritik deplasman maçına Alman hakem verilmesi"nin altını çizmiş..
Birinci sayfa sürmanşet anons..
"Bekle Katar, biz geliyoruz!." Spor sayfasında manşet.. Son moda renkli kelime oyunları ile başlık bulma zekâsı(!) ya..
"Sonuna KATAR gideceğiz!." Elenmedik. Play-off'ta sonuna kadar gideceğiz, doğru.. Ama "KATAR" ne oluyor?.
Hiçbir iddiası kalmamış, elenmiş gitmiş Karadağ önünde biz KATAR'a gidecek, hem de seri başı olmadığımız için, rakip sahada oynayacağımız play-off ilk tur maçını geçip gurup finaline kalacak mıyız?. Ve orda karşımıza çıkacak en az 4 Karadağ edecek takımı geçecek miyiz?.
Karadağ önünde bu berbat futbolu oynayan takımla play-off gurubundan çıkar mıyız ki, Katar'a gidelim..
Maç bir defa Karadağ'ın hakkıydı. Güçlerini bilerek çıktılar sahaya.. Bizim savunma zaaflarımızı da bilerek.. Topu ve sahayı bize bıraktılar ama kaptıklarında öyle hızlı kontrataklar yaptılar, hele biz öne geçtikten sonra, hemen her topu Uğurcan'a doğru atarken, hızlı presle kapıp öyle pozisyonlara girdiler ki.. Allah'tan doğru dürüst vuramadılar.. Vursalar, birkaç topta belli oldu, Uğurcan da gününde değildi..
Özetle.. Biz kazanmadık, onlar maçı bize verdiler.
Şu notları bir de ben vereyim, bizim skora, gole ve asiste göre verilmiş notlara gülümsedikten sonra.. 4-4-2'ye göre..
Uğurcan (5)- Zeki (5), Merih (6), Çağlar (7), Caner (7)- Abdülkadir (3) (Berkan 5), Berat (3) (Orkun 6), Hakan (4), Kerem (6) (Barış 5)- Burak (3), Halil (3) (Kenan 4).
Hocamızın notu mu?.
Kocaman bir SIFIR!. Maçı okuyamadı.
Karadağ'ın tehlikelerinin nerden, nasıl geldiğini anlayamadı, çözüm bulamadı. Allah'tan adamlar bol bol kaçırdılar. Bizimkiler tel tel dökülürken de çözüm bulamadı.. Geç kalmış değişiklikler, sonra frikik, taç, her topu geriye kullanarak geride pres yapan rakibin arasında kısa paslarla oyalanmak gibi "Gelin, kapın da atın" tuzakları kurduk kendi kendimize.. Seyretti.
İşbaşında olduğu zaman Türkiye'de üç maçı berabere bitirip 6 puan kaybetmişti Şenol.. Onların dördünü alsak şimdi direkt Katar'daydık.
Alman'ın Şenol'dan farkı daha cesur takımlar yapması ve de asıl önemlisi, şansıydı..
Hollanda o son dakika gollerini atmayıp bir gol yese, gurup birincisi bile olmuştuk, bu şansla..
Peki tüm bunlar play-off'ta şansımızın olmadığı anlamına mı geliyor?. Hayır tabii.
Onu da anlatacağım. Kuralar çekilsin, rakipler belirlensin, ondan sonra..
***
CRR'DE İKİ İLGİNÇ KONSER...
Elime çok geç ulaştı program, apar topar yazıyorum, kusura bakmayın..
Yarın akşam, yani 19 Kasım'da "Çok Uluslu Bir Fuzûlî Akşamı /Fuzuli'den Gazeller" adı altında bir konser var.
Konsere; Bakü'den Nuriyye Hüseyinova, Tebriz'den Nasır Atapur solist olarak katılacak.
CRR Senfoni Orkestrası, 20 Kasım akşamı "Yüzyıllık Hikâyeler" başlığıyla müzikseverlerle buluşacak. İlhan Usmanbaş'ın 100. yaşına özel gerçekleşiyor konser..
Programdaki, Usmanbaş'ın doğduğu yıl ölen Saint-Saens benim çok ilgimi çekti.
Çok farklı iki konser ama, ikisini de izlemekte fayda var.. Farklı lezzetleri tatmaktan korkmayalım..
***
TEBESSÜM
(Bugün sadece tebessüm etmeyecek, biraz da düşüneceksiniz.)
Kararsız kaldığınızda "Yazı mı, Tura mı" yapın.. Havaya attığınız para yere düşerken, hangi tarafın gelmesini istediğinizi hissedeceksiniz..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Beni, koşullarım değil, kararlarım yarattı."
Stephen Covey (Uluslararası Liderlik Uzmanı)