Başlık tırnak içinde, çünkü benim değil.. Sevgili Haşo, (Haşmet Babaoğlu) dün muhteşem bir yazı yazmış.. Okudum.. Bir daha okudum.. Sonra bir daha..
Aslında yazdığı yazı değil.. Kelimelerle "tablo" çizmiş, Haşo..
Şu girişe bakar mısınız?.
"Bazen insan 'E yeter ama!' diye öfkeye kapılıp aklın şalterini indirmek ister...
Sadece tek tek insanlar mı?
Kalabalıklar, toplumlar, milletler de bazen öyle bir dürtüye kapılırlar.
Çünkü aynı anda bütün düğmelere basılmaktadır.
Çünkü uğursuz uğultu yükseldi mi, sükûnet kuytuya çekilir.
Peki çare midir? Asla! Hiçbir zaman.
Öfke, birine fırlatmak istediğiniz kömür parçasıdır ki, ilk yanan elinizdir."
Herkes, ama herkes öfkeli.. Benzetmenin güzelliğine bakar mısınız?. "Aklın şalterini indirmiş" yani herkes..
Hem de nasıl bakar mısınız?.
Haşo'nun yazısının altında üç sütun bir haber var..
"Cinnet getiren polis memuru dehşet saçtı.
4 ölü.." Bizim güvenliğimizi sağlayacak adam, katliam yapacak kadar öfkeli, bakar mısınız?.
Elimde bir haber var, haftalardır bekliyor. Yazmaya elim varmıyor..
İçinde bulunduğumuz 2021 yılının ilk altı ayında tam 41 polis intihar etmiş. Geçen yılın iki misli..
2020'nin tamamında intihar eden polis sayısı 39 çünkü.
Altı ayda geçmişler, geçen yılı..
Tamam elinde silah var. El altındaki silah, intiharı kolaylaştırır bilirim. Babamdan kalan askeri tabancayı üçe bölüp tabancayı ayrı, şarjörü ayrı, kurşunları ayrı sandıklara ve kasaya kilitlemiştim ki, bir ani bunalım anında üçünü bir araya getirene dek kafam düzelir, öfkem geçer, az sakinleşir, ne yaptığımı anlarım, diye.
Nedir bu toplumsal öfkenin sebebi?.
Açık.. Net.. Bölünmüşlüğümüz..
Sevinçte, zaferde, yani milleti millet yapan unsurların en güzelinde bile bölünüyoruz. Olimpiyat Şampiyonu bir kadın boksörümüz, Cumhurbaşkanı, yani Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la konuşurken, sevgi ve saygı gösterdiği, teşekkür ettiği için sadece sosyal medya değil, muhalif yazılı ve görsel medyada da lince uğruyor..
"Millet birlikte sevinen, birlikte üzülenlerin topluluğudur" diye öğrenmiştik, daha ilkokulda.. Öyle miyiz?.
Üzüntüde, kederde.. İnsanları yok eden, sonu hâlâ belirsiz Kovid denen belada bölünmedik mi?. "Sırf Tayyip gitsin de ne olursa olsun" diye bakılır mı, Kovid mücadelesine..
En yenisi, en yakını yangın..
Bu müthiş doğal, sosyal ve ekonomik faciayı bile bölünmüşlüğümüz içinde, siyasi emellerimize alet etmedik mi?.
Haşo muhteşem bir benzetme yapmış..
"Orman yangınları, 'mutfak yangını' ve artık hem şık, hem de popüler bir benzetme olmaktan çıkıp gerçekliğe dönüşen 'bir çağ yangını!' Daha sayayım mı?"
Haklı değil mi Haşo.. Sezen Aksu'nun geçen yüzyıldan kalma içimize, ruhumuza işleyen şarkısı "Masum değiliz"i 30 sene sonra gerçeğe dönüştürmedik mi?:
"Eller günahkâr
Diller günahkâr
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkâr
Masum değiliz, hiçbirimiz
Masum değiliz, hiçbirimiz."
Sezen bunları 1993'te "Deli Kızın Türküsü" başlığı altındaki albümde söyleyip hepimize ezberletmişti.
Daha o zaman "Çağ yangını" demişti Sezen..
Haşo onu diyor işte, "Popüler benzetmeyi gerçekliğe dönüştürdük" diye.. Haksız mı?.
Uzağa gitmek yok.. Öfkeler öyle kabarıyor ki, aile içinde bile aniden patlamalar oluyor ve tamiri, aylar, hatta yıllar sürüyor.
Bu yüzden benim olduğum yerde siyaset konuşulmasını yasakladım.
Can kardeşler, örnek kardeşler bile, toplu iğne ucu gibi önemsiz bir tartışmayı "çağ yangını"na dönüştürüyor, dönüştürebiliyorsa, ötesini düşünün ve söyleyin..
Hangimiz masumuz?.
"Yok yurt dışındaki büyük ülkeler, yok onları bile yöneten dev holdingler, bizim bölünmemizden büyük menfaat sağlıyorlarmış, onun için içimize sızmışlar" gibisinden komplo teorilerine gerek yok..
Bizim minik aileye de mi sızdı, bu lanetler?.
Bu öfke yayılmasını, bu çağ yangınını önleme görevi, öncelikle, bizim oylarımızla oraya gelen iktidara düşüyor..
Haşo gene haklı..
Bakın finaline..
"Halkın heyecanını kontrol etmesi ile hükümet edenlerin sessizliği aynı şeyler değil.
Onlar kritik konularda uzun süre sessiz kalamazlar, kalmamalılar." "Haşo kelimelerle tablo çizmiş" dedim.
O tablonun adı Çağ Yangını..
O zaman şimdi girin Youtube'a ve Deli Kızın Türküsü'nü dinleyin..
"Eller günahkâr
Diller günahkâr
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkâr" diye mırıldanın ama
"Masum değiliz, hiçbirimiz" derken katılın siz de, haykırın, bağıra bağıra.
"Masum değiliz, hiçbirimiz!.
Masum değiliz, hiçbirimiz!."
***
BİR TOKAT GİBİ YAZI DA ERMAN'DAN...
Bugün gazetemde bir muhteşem yazı daha var.
Tokat gibi bir yazı.. Erman Hocam öyle bir çakmış ki, okurken benim yüzüm kızardı..
Peki çaktıklarının umurunda oldu mu?.
Olmalı.. Olmalıydı daha doğrusu.. Çünkü Süper Lig maçları bugün başlıyor. Ve bu defa, geçen sezonun ayıplarını, utançlarını yeniden yaşamak istemiyoruz.
O zaman "Acınacak haldeyiz.. Sebebi idareciler" diyen Erman Hocama kulak vermemiz lazım.
VAR uygulamasında Erman Hocamın da fena halde takıldığı, ben dahil pek çoğumuzun şüphe ettiği bir "ofsayt çizgisi çekilmesi" olayı var. Bazen çekilmesi uzadıkça uzuyor. Oyun dakikalarca duruyor.. O zaman akıllara kurt düşüyor.. Duruma göre "ofsayt ya da gol" kararı verecek noktayı arıyorlar ki, çizgiyi ona göre çeksinler..
Geçen sene, iki Fenerli yönetici, Gençlerbirliği maçından sonra ofsayt çizgilerinin çekilmesinde kasıt olduğunu söyledi. Söyleyebilirler. Ama Erman Hocam onun altını çiziyor işte.. Söylemekle kalmadılar.
"Bunlar FETÖ'cü.. Bunlar Fener düşmanı ve Fener'e zarar vermek için uğraştılar" dediler.
Dehşet bir de ekleme yapıp "Seyirci sokağa dökülür" diyerek açık seçik bir davet yaptılar, taraftarlarına..
Bu açıklamayı ihbar kabul eden Federasyon da savcılığa başvurdu. Savcılık araştırmayı aylarca sürdürdü ve 15 Mart 2021'de "Kovuşturmaya gerek olmadığı" kararını açıkladı. "İhbar edilenlerin terör örgütü ile organik bağına rastlanmamıştır" dedi.
Erman Hocam olanı biteni özetliyor ve "Acınacak haldeyiz" diyor. O kadar..
Demediği iki şeyi, ben sormak isterim..
"Futbolda şiddeti fevkalade teşvik eden" bu ithamın asılsız olduğunu savcılık açıkladı da, TFF ne yaptı?.
Federasyon'un verdiği görevi yapan kişilerin, iki yönetici tarafından "FETÖ'cülük" gibi ağır cezalık suçlarla itham edilmesi palavra çıkarsa, o dosya kapanır mı?. O suçlamayı pervasız yapanlar cezasız kalırsa, meydan bu yıl da "Önemli olan hakemleri etki altına almak, salla gitsin" diyenlere kalmaz mı?.
TFF olayı burada kapayacak mı?. Bu birinci sorum.
İkincisi.. Bu ülkede "Sporda Şiddeti Önleme Yasası/6222" var. Sokağa döküldükleri an, Kızıltoprak'a kadar Bağdat Caddesi'ni yakan, oradaki benzincinin depolarının infilak etmesine ramak bırakan taraftarı, bunları bile bile yeniden sokağa, hakemleri protesto için gene sokaklara dökülmeye davet etmeye, 6222'nin atanmış özel savcısı ne yaptı?.
6222 özel savcısına bu sütunlarda bir yığın soru sordum.
Hep sustu..
Bu defa susmasın artık.. Susarsa ve gene göz yumup geçiştirirse, tribün ve yollarda akacak kanın sorumlusu en başta, o yetkisini kullanmayan ve görevini yapmayan 6222 savcısı olacaktır.
Kadıköy Adliyesi İstinaf Savcısı Asım Ekren, 6222 için kitap yazdı. Bu sütunda anlattım. O kitapta yapılması gerekenler de var. Yapılmayanlar da..
Bir de Aziz Yıldırım'ın sözleri var.
"54 savcıyı Fenerbahçe Kongre üyesi yaptım" diye.. Onu da bin defa yazdım bu köşede.
Verilmek istenen mesaj, "Hakemler dikkat!.
Fener aleyhine karar verirseniz, yanarsınız" demek mi oluyor?.
Türkiye Gazetesi'nde Merkez Hakem Komitesi Başkanı Serdar Tatlı'nın nasıl kuklaya dönüştürüldüğü hikâye ediliyor da bir yandan..
Hadi hayırlısı Erman Hocam!.
***
OLMADI TABİİ EDİS!..
Günlerdir magazin sayfaları, ekler, Erkan Özerman'ı dillerine dolamışlar.. Taa 1950'lerin sonlarından itibaren bu ülkede Esin Afşar'la başlayıp, yığınla aralarında uluslararası düzeye de taşıdığı sahne, sinema ve tiyatro sanatçısı kazandıran "eli öpülesi" bir adamdır Erkan..
Hemen söyleyeyim, çok yakın arkadaşız. İkimiz de Çerkez kökenliyiz, birazcık da hısımız..
Öyleyim diye susacak değilim..
Bu ülke gençlerinde giderek "kural tanımama ve saygısızlık", hava atma şekli olmaya başladı.
Üzerinde "Smokin" yazan davetiyeye rağmen ödül gecelerine Mahmutpaşa tişörtü ve blucini ile gitmeyi marifet sanıyorlar.
Orda rastladıkları meslek büyüklerine bir selamı bile esirgeyip "Sen kim oluyorsun" havası atmak da daha büyük marifet oluyor tabii..
Bu Edis Efendi, bir ödül gecesine aynen böyle ucuz tişört ve pantolonla gelmiş.. İki ödül alacak üstelik. Almış..
Alır almaz da kalkmış gitmeye davranmış.
O sırada "Yaşam Boyu" ödülünü almak üzere Erkan sahneye çıkmış..
Yaşam Boyu, adı üstünde "Saygı Ödülü" demek.. Adam bir ömrü vakfetmiş, kültüre, sanata ve saygı ödülü almayı hak etmiş..
Ama geceye sadece ödüllerini almak için uğrayan Edis Efendi, ikincisini de aldığı için kalkıp gitmeye davranınca, Erkan, bu saygı noksanlı gence sahneden müdahale etmiş..
"Büyükler sahneye çıktığı zaman saygı ile izlenir. Öyle arkanı dönüp gidilmez" demiş..
Sonra eklemiş..
"Şimdi gidebilirsin!."
Bizimki dahil bütün gazeteler olayı Erkan'ı ayıplar, Edis'i alkışlar üslubu ile yazmışlar.
"Erkan, şımarık şarkıcıya ağzının payını verdi" diyen yok..
İşte ben diyorum.
Bravo Erkan.. Dilini tutma.. Kendi mesleğine, o mesleğin büyüklerine ve ödüllerine, yani farkında bile olmuyor ama, aslında kendine saygısızlık edenlerin ağzının payını vermeye devam et. Bu ülkede bunu yapan, senden ve benden başka kimse kalmadı..
Bugün Edis'ten yana olanlar, kendi besledikleri bu zehre bakıp, yarın "Ne oluyor bu gençlere" diye de sorarlar, görürsün!.
***
TEBESSÜM
105 yaşındaki kadına, uzun yaşamın sırrını sormuşlar.
"Yemeklerde, iyi hazım için bira içerim. İştahımı kaybedersem beyaz şarap, tansiyonum düşerse kırmızı şarap içerim. Tansiyonum yükselirse viski, soğuk algınlığına yakalanırsam konyak içerim."
Dinleyenlerden biri sormuş?.
"Peki ne zaman su içersiniz?."
"Hiç o kadar hasta olmadım ki!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Şu ellerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yaralar beni.. Pir Sultan Abdal