Şenol Güneş, TRT ekranlarında herkesin gözünün içine baka baka yalan söyledi.
Hem de defalarca..
İtalya maçının ardından, "Bu iş bitmedi. 6 puan alıp devam edeceğiz" dedi. İki maçta "0" puan alıp 5 gol daha yedi.
Ama "şeref golü" atmayı başardı(!)..
Hem Galler, hem de İsviçre gibi Türkiye'nin yarısı olmayan iki takım karşısında alınan yenilgilerin ardından basın toplantısına "Sorumlu benim" diye başladı. Ama ardından, kalecisinden sol açığına, sonradan girenler dahil her ama herkesi eleştirdi.
Toplantının son sorusunu bir gazeteci sordu ve dedi ki..
"Sorumlu benim dediniz, ama herkesi eleştirirken kendiniz hakkında tek laf etmediniz.. Kendi performansınızı nasıl değerlendirirsiniz?." Bu en doğru, en sorulması gereken, en geçerli soruydu.
Şenol öfkelendi. Genç gazeteciyi orada meslektaşlarının, ekran başındaki Türk halkının önünde fırçaladı.
"Bana böyle soru soramazsınız" dedi.. Niye soramayacağına dair öfke ile saçma sapan bir şeyler bağırdı ve kalktı gitti.
Şenol'un en büyük yalanı "Sorumlu benim" demekti. Üç maç, üç basın toplantısı yaptı. Tekrar ediyorum, herkesi, her şeyi, hatta ligi geç bitiren ve kendisine az çalışma fırsatı bırakan federasyonu bile suçladı.
Oysa o federasyon, milli takımı hocasına diğer bütün rakiplerinden bir hafta evvel teslim edebilmek için 3 haftayı 8 güne sığdıran bir fikstür düzenlemesi yapmış ve takımları perişan etmişti.
Esasta "yalan" söyleyen Şenol, ayrıntılarda da yalan söyledi. "Herkesi kör, âlemi sersem sanıyor" diyeceksiniz..
Hayır..
Bildiği iki şey vardı.
1. Ayni yalanı ısrarla tekrar ederseniz, inanmaya başlayanlar çıkar ve siz yalanı tekrar ettikçe sayıları artar.
2. Yalanlarınız, size mahkûm gazetecilere sizi savunan, destekleyen manşetler atma, suçu futbolculara yıkma fırsatı verir.
Şenol yalanları tekrarladı. Köşe yazarları ne yazarsa yazsın işin manşetlerde biteceğini iyi bilen müdürler de bu lafları manşete çektiler.
10 yazardan 9'u "Suç tümüyle Şenol'da" derken, manşetler hep oyuncuların suçlu olduğu algısını yaratacak şekilde düzenlendi.
En iyi örnek elinizdeki gazete..
Burada neler neler yazdık. Müdür Murat Özbostan dahil. Özbostan dün, kendisi başta 4 yazara (Nedense Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar hariç) "A Milli Takım, Euro 2020'de büyük bir hezimete uğradı. Yaşanan bu travma sonunda Dünya Kupası gurup elemelerinde sizce ne yapmak gerekir?" diye sordu ve en başta kendisi cevaplandırdı.
"Şenol suçsuz" dese rezil olacağını biliyordu. "Aldıkları prim kadar oynamadılar" diye suçu gene futbolculara yükleyen bir başlık attı. Yazısının içinde Şenol'un yalanlarına dayanan satırlar yerleştirdi.
"Bir numaralı sorumlu Şenol Hoca olsa da futbolcular da suçludur. Sahadaki teknik-taktik ne kadar yanlış olursa olsun sahadaki 11 ismin yüzde 20 ile oynamasını nasıl okuyacağız? Primleri daha 1 yıl önce hesaplarına yatmışken hem de.
Faturayı birileri ödemeli. Ama yıkıp yakmak da kimseye fayda getirmez. Vefasız olmayın."
Şimdi kendi düşüncesi "Şenol'la devam.
Başkası olmaz" diyen bir adamın Şenol'u istifaya ya da federasyonu Şenol'u görevden almaya zorlayacak sayfalar yapması, yapılmasına izin vermesi mümkün mü?.
Ötekilerin de farklı olması mümkün değil..
Çünkü hoca değişir ve Dünya Kupası gurup maçlarından başarısız çıkarsak, sosyal medyada kıyamet kopar, herkes bu müdürlere saldırır. Sayfalarını sosyal medyaya göre yapan günümüz müdürlerinden hiçbiri bunu göze alamaz, sevgili okurlar.
Murat'ın yanında Ömer Üründül kardeşim..
Uluslar Ligi'nde ve Euro 2020 elemelerinde hezimetlerin altını çiziyor ama yazısını "İşte çözmemiz gereken konu bu" diye bitiriyor. Yani soruya, soruyla cevap. Oysa ondan istenen "Sizin çözümünüz ne?" idi. Hani nerede Ömer?.
Ali Gültiken, lafı dolaştırarak içinde gene "Şenol" sözcüğü geçirmeyerek "Şenol kalmalı, onunla devam edilmeli" diyor ama nedense bu kadar açık ve net söylemiyor.
Bir tek Gürcan Bilgiç soruya en açık, en net cevabı vermiş. Başlığına da koymuş..
"Şenol Güneş gerekeni yapmalı!." Yazıyı okuyunca da gerekenin "istifa" olduğunu anlıyorsunuz.. Ama siz anlıyorsunuz, Gürcan da söylemiyor nedense.. Oysa Şenol, "Gereken, devam etmem" dedi bile, iki gün evvel..
Neyse.. Şenol, "Ben sorumluyum" deyip tüm suçu futbolcularına atan konuşmalarında bakın daha ne yalanlar söyledi..
Galler maçında bizi yıkan ilk gol bağıra bağıra geldi. Bale santradan savunma arkasına top atarken, Ramsey geriden fırladı ve kalecimizle karşı karşıya kaldı. Dört defa.
Beşinci de gol..
Şenol "Golü çalıştığımız yerden yedik" dedi. Bunun anlamı şu..
"Futbolcular çalıştığımız pozisyonda bile golü yiyecek kadar rezildiler." Yalana bakın.. Bir defa "çalıştıkları" lafına inanmıyorum, ama diyelim çalıştılar.
Yahu kenarda maçı izlemiyor musun?.
Ben ekrandan görüyorum. Millet görüyor.
İzleyen herkes "Gol geliyor" diyor ekran başında.. Sen kenardan müdahale etmiyor, edemiyor ve bağıra bağıra gelen golü yiyorsun.
Kim şimdi sorumlu, gerçekten..
Ve söyle Şenol Güneş.. Kenarda o perişan, bitmiş, bezmiş suratla niye duruyorsun o zaman.. Karar ver.. Ya olanı görmüyorsun, körsün yani..
Ya da görüyor ama çözüm bulamıyor, müdahale edemiyor ve biz bağıra bağıra gelen golü yiyoruz. O zaman da acizsin demektir.
Hadi bu soruya cevap ver. Yazılı ver, aynen koymazsam namussuzum!.
Yalanlara devam..
"Biz turnuvanın en genç takımına sahiptik. Tecrübesizdik. Onlar tecrübeliydi.." İşte yalanın kuyruklusu. Çifte yalan..
Kadro 28 kişiye bakar, öyle ortalama alırsan, en genç çıkar. Eğer 10 yaşında 10 çocuk çağırsaydın daha da düşerdi ortalama..
"10 yaşında çocuk çağrılır mı" deme..
Oynatmayacak olduktan sonra neden çağrılmasın..
Şimdi İtalya maçında sahaya çıkardığın 11'e bakalım..
Uğurcan, Zeki, Çağlar, Merih, Umut, Okay, Ozan, Kenan, Hakan, Yusuf, Burak'tan hangisi genç, hangisi tecrübesiz.. Yahu takım Avrupa karması gibi..
Öteki maçlarda da aşağı yukarı ayni 11 ve ayni değişikliklerle oynadın.
Genç ve bu takımda oynayabilecek yeteneğe sahip olduklarını gösterenlere, 270 dakikalık üç maçta toplam kaç dakika yer verdin de utanmadan, sıkılmadan "Biz gençtik, tecrübesizdik" diyebiliyorsun?.
Sadece üç futbolcusu Türkiye'den, gerisi başta Milan, Avrupa'nın dünyaca ünlü kulüplerinden gelen adamlara "Tecrübesiz" dedin. Beş futbolcusu ikinci liglerinde oynayan ve bizi yenen rakipler için de "Tecrübeleriyle bizi yendiler" yalanını gene gözlerimizin içine baka baka söyledin.
İtalya'ya karşı çıkardığın takımda kanat oyuncusu yoktu. Rezillik ortaya çıkınca Roma'dan tecrübesiz(!) Cengiz Ünder'i oyuna aldın. Yengeç gibi tek kanat oynamaya başladık. Ama Galler ve İsviçre maçlarında golleri yiyince ilk işin tek kanat oyuncumuz Cengiz'i tekrar kenara almak oldu.
Ezberin var. Hep ayni adamlar değişiyor..
Oysa kadrona göstermelik aldığın gerçek genç Kerem Aktürkoğlu, hele kendisi gibi genç Halil'le müthiş ikili oynayan, adam eksilten, asist yapan, şut atan bir genç yıldızdı.
İsviçre maçında kadroya bile almadın.
Tribünde oturdu. Sağ bekten sol bek yaratırken, kenarda oturan genç sol bek Rıdvan da, Türk halkını "Takımı gençleştirdim" yalanına hazırlamak için çağrılmıştı, belli ettin.
"Genciz ve tecrübesiziz" en büyük yalanın Şenol. Sana "Yalancı" demem için bu ikisi yeter sadece.. Ama işte gazeteler meydanda.. Müdürler bu yalanları yemiş görünüyorlar..
Yani bu yalanlarınla kalacaksın..
Tamam mı?. Anladın mı?.
Bu yazdıklarıma verecek cevabın varsa ki, mesleğim öğretmenlik, o zaman olmalı..
Diyelim bir cevap yazmayı bile beceremedin..
O zaman şu seni gözü kara destekleyen müdürler var ya.. Onlarla konuş, hatta onları topla, yazdır cevabını, sen sadece altına imza at, bana maille.. Aynen koyacağım..
Tartışalım.
Ey korkak Şenol!. Bu defa korkma.. Çık karşıma.. İster yazılı, ister ekranda karşılıklı tartışalım.. Var mısın?. Sorularıma, benim sorularıma ekranda canlı cevap vermeye var mısın?.
Hadi, hayatında bir kere yüreklen de, boyunu görelim!.
Ama bana karşı yüreklenemezsin.
Çünkü yalan konuşmana izin vermem. Her yalanını yüzüne çarparım. Her yalanından yeni soru çıkarırım ben ve bunların hepsini, çekinmeden sorarım sana..
Beni susturmaya gücün yetmez, Şenol Güneş!.
Bilesin!.
***
SÜREN'DEN YANIT!..
Sevgili dostum Faruk Süren, dün onun "Fatih Terim, Galatasaray Başkanı'na hakaret etmedi" deyişini oldukça sert eleştiren yazıma cevap için aradığında, köşemin henüz mürekkebi bile kurumamıştı.
İşte yapılması gereken bu. "İnsanlar tartışa tartışa" demiş atalar.. "Gerçek güneşi, fikirlerin çarpışması ile doğar" da demişler..
Dedi ki..
"Fatih Terim, Galatasaray Başkanı'na hakaret etmemiştir.
Çünkü, Mustafa Cengiz ibra edilmemiştir. İbra edilmeyince, Adnan Polat gibi istifa etmeliydi. Etmedi, mahkeme, itiraz işi uzattı.. Bu yüzden Fatih'in sözleri, başkanlık makamına yönelik değildir.." "Başkanım" dedim.. "Ben çalışma saatlerinde telefonumu açmam. Ama adınızı görünce cevap hakkınızı kullanacağınızı düşündüm ve hemen yarın yayınlamak için açtım.. Sizinle ayni fikirde değilim, ama sözleriniz aynen çıkacak. Bu tartışmayı yüz yüze yapalım daha iyi.
Uzun zamandır da buluşmadık. Özledik. Bir kahve içelim.." "Hayhay.. Lafta kalmasın, en kısa zamanda" dedi..
"Top bende" dedim..
Buluşacağız.. Dostluğun ayrı, görevin ayrı olduğunu herkesin bilmesi gerek, diye ayrıntılı yazdım..
***
TEBESSÜM
Adam Bodrum'da bir yazlık ev satın almıştı. Eski sahibi "Tavan yağmurda akıyor. Size buranın en iyi çatı ustası Mehmet Ağa'nın numarasını vereyim. Onunla anlaşın, çözer" dedi.
Adam, Mehmet Ağa'yı çağırdı.
Anlaştı. Anahtarları verdi. "Ben bir haftalığına İstanbul'a gidiyorum.
Sen de bu arada çatıyı tamir edersin" dedi.
Bir hafta sonra geldiğinde fena halde yağmur yağıyordu. Eve girdi. Baktı Mehmet Ağa köşede koltukta oturuyor, tavan da her taraftan akıyor..
"Burada oturacağına çıkıp tavanı tamir etsene" dedi.
Mehmet Ağa, "Bu yağmurda çıkarsam tavandan kayar düşerim. Islak ve kaygan çatıda çalışılmaz" dedi.
Adam kızdı..
"Bir haftadır kızgın güneş vardı. O zaman niye yapmadın?."
"Yağmur yağmazsa nereyi tamir edeceğimi nerden bileceğim" dedi, Mehmet Ağa..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Gençlik olgunlukla, cehalet bilgelikle, hastalık sağlıkla, sarhoşluk ayılma ile kendine gelir ama ahmaklık sonsuza kadar sürer."
Aristofanes (Antik Yunan Komedi Yazarı)