Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Tek başkan adayım Yiğit Şardan!..

Galatasaray'ın artık çok yaklaşan kongresinde beş başkan adayı var..
Burak Elmas, Metin Öztürk, Eşref Hamamcıoğlu, İbrahim Özdemir ve Yiğit Şardan..
Önce onlarla kişisel ilişkilerim ve duygularımdan söz edeyim..
Burak Elmas'ı Galatasaray'ın 95-2000 arası hemen her ay taşındığı Avrupa gezilerinden tanırım. Hemen hemen ayni gurup, ayni seyahat acentesiyle gidip geldiğimiz için aile gibi olmuştuk. Baba Sezgin Elmas, harika bir Galatasaraylıydı ve her dış geziye ailesi ile gelirdi. Bu beş yıl, Sezgin'e minik bir servete mal olmuştur. Ben, Ertekin'i iflas ettirdiğini bilirim de..
Daha eylül ayında elenen ve ekimi göremeyen Fenerlilere, her yıl en az nisana kadar oynayan Galatasaray'ı gösterip "Takımınızın kıymetini bilin.. Size binlerce dolar tasarruf ettirdi" diye yazmıştım, bu köşede..
Sezgin'in oğlu Burak çok sempatik, cin gibi bir delikanlıydı. Çok sohbetlerimiz oldu, baba oğulla..
Metin Öztürk'ü hiç görmedim. Adı da aklımda yok.
Eşref Hamamcıoğlu, adını bile duymak istemediklerimden.
Felaket bir Divan Başkanı'ydı çünkü. Galatasaray TV'den naklen izlerken nefret ettim.. Galatasaray Adası'nı Su Ada yapan ve resmen, alenen sömüren işgalciye savaş açan ünlü üyelere toplantılarda inatla söz vermez, verirse de şart koşardı..
"Ada konusu yok. Açarsan mikrofonunu keserim." Sonra öğrendim ki, o işgalcinin, Galatasaray'ın tapulu adasına Galatasaray Kulübü üyelerini sokmayan adamın arkasında İnan Kıraç varmış meğer.. Özhan Başkan da bu sebeple Ada'yı daima bu adama verir ve yaptığı rezilliklere gık demezmiş. Eşref de, Galatasaray Kulübü'nü hep perde arkasından ve elini taşın altına koymadan yönetme heveslisi İnan Kıraç'ın has adamı imiş. Yüz yüze hiç gelmedik, ama duygularım nefrete yakın..
İbrahim Özdemir çok sevdiğim, inandığım, yaptıklarını görünce bakanlığı zamanında destek olduğum, pisi pisine kaybettiğimiz gerçek Ali Sami Yen Stadı kulislerinde yakından tanıdığım bir insandır.
Yiğit Şardan'la hiç arkadaşlık etmedik. Neden bilmem, yıldızım onunla hiç barışmadı sanki..
Şimdi bunları okuyup da, attığım başlıkla ters düştüğümü düşünenler ve "O zaman niye Yiğit?" diyenler çıkacaktır..
Söyleyeyim..
Oy sandığından Fatih Terim'e dayanmadan çıkmayı düşünen tek aday Yiğit de ondan..
Metin ve Burak daha ilk günden Fatih Terim'e abone olduklarını açıklayan, açıklamakla da kalmayıp "Bir protokol yapalım, 'Kim kazanırsa kazansın, Fatih Terim'i göreve getirecektir' diye ve altını hepimiz imzalayıp, duyuralım" diyen iki "Gözü kara Terimci" olarak ortaya çıktılar.
Galatasaray Başkanı'na "İçimizdeki düşman" diyebilen bir maaşlı elemana böylesine sahiplenmenin ne anlama geldiğini düşünmediler bile..
Mustafa Cengiz, her emrini dinlemediği, geçiniz ona sormadan, onayını almadan bazı kararları yürürlüğe koyduğu için kızdırmıştı Terim'i.
Ligin en ama en iyi kadrosuna, sahaya ayni güçte iki şampiyon adayı çıkaracak kadar sahip olmasına rağmen, önüne üç kez altın tepside konan Şampiyonluk Kupası'nı kendi yanlışları yüzünden üç kez kaçırmasına rağmen, özeleştiri yapacağına, tüm suçu "İçimizdeki düşman" dediği Galatasaray Başkanı'na yükleyen ve tüm kulübü ve camiayı temsilen Ali Sami Yen'in kutsal koltuğunda oturan "BAŞKAN"a hakaret eden Fatih Terim'e dayanıp oy almaya kalkanlar, o koltuğa layık olamazlar ve oturmamalılar.
Çok sevdiğim, inandığım İbrahim Özdemir bile "Tabii Fatih Terim'le görüşürüm, çalışırım" diyerek, gücenmesin bana ama kıvırdı.
Fatih Terim, hele de eşi Fulya, benim en yakın dostlarımdır.
Hastanede başımda beklediler.
Benim 50. Yıl gecemde bu defa Fulya hastaneden çıkıp koştu Fatih'le..
Hayatımın en güzel tatillerinden birini Bodrum'da Fatih'in yalısında geçirdim. Karı koca nasıl yarıştılar.. Hele bu dünyada sadece orda yiyebileceğiniz bir mantı ikram ettiler ki, tadı hâlâ damağımda.. Olmaz böyle şey..
Bir gün Türkbükü'nde Nebil'le (Özgentürk) oturuyoruz.. Fatih'in villa komşusu bir mekân..
Aradım. "Biz şurdayız, hadi gel" dedim.
Ordaysa laflayalım diye.. Değilmiş.. Az sonra biri, elinde bir tepsi ile geldi. Önümüze koydu.. Mantı..
Benim mantım. Fatih Hocam eve telefon edip o ustaya yaptırmış ve yollatmış..
Dostluğumuz böyledir.. Hep böyle oldu. En ağır eleştirileri yıllar yılı ben yaptım, ama iş ayrı, dostluk ayrı, hep gösterdik.. Pandemi olmasa bu yıl da Bodrum'a gidecek ve hocama uğrayacaktım tabii.. Ya da mantıya tabii.
Fatih Galatasaray'a değil, Türk futboluna henüz benzeri olmayan kulüp başarısını yaşatan adamdır. Tabii onunla çalışılır. Ben de olsam çalışırım..
Ama bir şartla, Sevgili Özdemir Bakanım.. Bir şartla..
"Sen Galatasaray'ın kutsal başkanlık makamına hakaret ettin. Önce özür dile..
Sonra seninle otururum tabii.. Koşa koşa..
Seve seve.." Bu şartı ileri süremedi Özdemir Bakanım..
Süremeyince de.. Olmuyor işte..
Şimdi bu dörtlüye oy verenler aslında Fatih Terim'e oy verecekler. Çünkü hepsi oy için Fatih'e dayanıyorlar.
Peki Yiğit Şardan ne diyor?.. Dikkatle okuyun.
Hatta iki defa okuyun..
"Fatih Terim'le çalışıp çalışmayacağım konusunu başkan olmadan açıklamayacağım.
Çünkü ben Fatih Terim üzerinden prim yaparak başkan olursam, yarın Fatih Terim benim başkanım olur. Ben de onun yardımcısı olurum." Anladın mı Burak?.. Anladınız mı, Metin, Eşref?.. Anladınız mı Özdemir Bakanım, neden tek ve gerçek Başkan Adayım "Yiğit" oluyor?..
Bir şey daha var.. Galatasaray'ı her zaman kulüp olmaktan çıkarıp "Lisenin futbol kolu"na çevirmek isteyen Liseciler (Dikkat..
Dikkat.. Liseliler değil, Liseciler, yani benim daha 40 yıl önce "Dazlaklar" dediklerim), Yiğit'in kazanma ihtimali artınca nasıl saldırıya geçtiler dört bir yandan..
Sadece bu bile yeter, kulübe ve onun değerlerine sahip çıkacak kongrenin Yiğit'i seçmesi için..

***


BU NASIL GAZETECİLİK!..
Ankara Büyükşehir Belediyesi "Lezzet Ankara" adlı bir uygulama başlattı. Pandemi yüzünden uzun süre kapalı kalan, sonra sadece "Evlere servis" için açılan, tam açılma beklerken, esas para kazanılan gece yemekleri saatlerinde gene kapalı kalan, iki yıldır neredeyse aç lokantacı esnafına destek olmak için "Lezzet" diye bir uygulama başlatmış.
Lokantacı esnafa verilen siparişleri 0 komisyonla müşteriye götüren bir sistem kurmuş. Böylece zaten 3 otuz para kazanan esnaf, bunun önemli bir yüzdesini kurye şirketlerine komisyon diye vermekten kurtulmuş.
Alkış değil mi?.
Ama milyarlık kurye şirketi Yemeksepeti "Haksız rekabet" diye itiraz etmiş..
Şimdi bazıları Ankara Belediyesi'nin partisine muhalif olduğundan, bazıları itiraz edenin milyarlık bir şirket olmasından dolayı "Güya" itiraz ediyorlar.
Bir gazete, bir gazeteci, nasıl olur da, iki yıldır çoğu zaten batmış, dükkânını kapatmış, çoğu da zar zor ayakta durmaya çalışan ve milyonlarca insanın eve ekmek götürmesini sağlayan esnafa bir yerel yönetimin sahip çıkmasına itiraz eder?.
Bir gazeteci nasıl batan fakir, zavallı ekmek teknelerinin değil, milyarlık holdinglerin yanında durur?
Açın belediyeler yasasını ve yerel yönetimlerin yasal görevlerini okuyun bir. Ama siz sosyal medyadan başka şey okumazsınız ki?.
Narh diye bir şey duydunuz mu?.
Ekmeğin fiyatını ve gramajını kim tayin eder?. O ekmeğin kaç gramını kaça satacağını tayin hakkın var, ama alıcının evine teslim etmeye hakkın yok öyle mi?. Saçmalamayın..
Siz hiç "Tanzim satışı" diye bir laf duymadınız mı?. Belediyeler, hal, çarşı, pazar, manav, bakkal, kasap esnafının fiyatları yüzünden nerdeyse aç kalan halk için açtı bu mağazaları.. Rekabet, fahiş fiyat koyanları da yola getirdi.
Milyarlık Yemeksepeti, belediyenin bu rekabeti yüzünden komisyonunu indirir ve lokantacı esnafının eline üç kuruş fazla geçerse ne olur, beyler?.

***


İNSAN HAKLARI!..
İnsan hakları, uygar (Demokrat olması bile şart değil) ülkelerde en vazgeçilmez temel hakların başında gelir. Bu hakka sahip olmak için, "insan" olmak yeterlidir.
Bunu bir tarafa yazın ve asla unutmayın. Bu kutsal hakkın varlığı bir gün size de lazım olabilir..
Şimdi medyada, tabii sosyal medyaya yaranma medyasında yeni bir fırtına koptu.
Öyküsü gerçekten talihsiz, gerçekten filmlere konu olacak bir sanatçımız vardı.
22 yaşında üne kavuştu. Kocası suratına kezzap atınca iki gözünü kaybetti.
Yılmadı. Dört yılda 4 albüm daha yaptı.

30 yaşındayken gözlerini alan eski koca, bu defa kurşunla canını da aldı. Modern Folk'un meneceriydim ya, iyi tanırım.
30 sene sonra hayatının film olmasına karar verildi ve çalışmalar ilerleyince, Bergen filminin doğal olarak üzerine kurulacağı iki kişiden biri olan eski koca ortaya çıktı ve "Benden izin aldınız mı?" dedi. Telif hakkı istedi.
Kıyamet koptu.
Adam "Suç işledim. Tamam.. Ama yargılandım.
Mahkûm oldum. Cezamı da çektim" demiş tüm yazılı ve yazısız anayasalarda mevcut "insan hakkı"nı ileri sürüp "telif hakkı"nın ödenmesini istemişti.
Hep hatırlatıyorum..
Hukuk önünde herkes, ama herkes eşittir.
Nasıl "Bazıları daha çok eşittir" olmazsa "Bazıları daha az eşittir" de olmaz.
Bergen gözlerini bir kazada kaybetse ve sonra bu kazaya bağlı rahatsızlıklardan ölse, yaslı kocası bugün telif hakkına sahip olacak mıydı?.
O zaman..
Dikkat buyurun "Hukuk önünde herkes eşittir." Bu şaşmaz kural, bir gün size de lazım olur, dostlar. Unutmayın.
Suçunu çekip çıkan insan, hükümde yazılı kısıtlamalar dışında tüm haklarını aynen kazanır.
Bu ülkedeki kaç sabıkalıya saldırdınız biliyor musunuz?. Kazanmamız ve topluma kazandırmamız gereken sabıkalıya..

***


GÜZELLİK HİÇBİR ŞEYDİR!..
Zeynep Demirel, TRT 1'in 8 sezondur devam eden dizisi 80'lerin kadrosuna dahil olmuş..
Kim mi, Bayan Demirel?. Sosyete haberlerini ve magazin eklerini izleyenler bilirler.. 2009 Belçika güzeli. Dahası Fenerbahçe'nin ünlü eski kalecisi, yeni kulübede oturan ağabeylerden biri Volkan Demirel'in eşi.
Posta söyleşi yapmış..

"Güzellik yarışması nedir?. Bir
kadın olarak söylüyorum, güzellik hiçbir şeydir" demiş.
Valla 19 yaşında Belçika güzeli olduğu için açılan kapılardan geçip hem sağlam koca, hem de sağlam iş bulunca bunları söylemek çok kolay Zeynep Hanım..
Bir şey daha söylemişsiniz.
"Belçika'da yaşarken Volkan'dan 'Miss Belçika'nın eşi' diye bahsediyorlardı!."
Kocanızın, Türk Milli Takımı'nın ve Avrupa'nın en ünlü takımlarından birinin kalecisi değil de "Miss Belçika'nın eşi" diye tanınması ne demek oluyor Zeynep Hanım, peki!.
Volkan, Belçika'da "Hiçbir şeyin eşi" yani, öyle mi?.

***


TEBESSÜM
Boşanma davasında erkek, dava sebebini söyledi..
"- Karım 5 yıldır evde ne bulursa kafama atıyor, Hâkim Bey!."
"- Peki dava açmak için bunca yıl niye bekledin?."
"- Yeni isabet ettirmeye başladı, Hâkim Bey!."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"İnsan seviyorsa, kaybetmekten korkar. Kıskançlık da bir kaybetme korkusudur." Oğuz Atay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA