Spor sayfalarını Fenerbahçe sayfası gibi çıkaran müdürler!. Köşelerini Fenerbahçe'ye tahsis eden yazarlar!.
Sıfır istihbarat yapan, ama kendilerine sızdırılan dedikoduları haber diye yazan muhabirler..
Mustafa Cengiz'in perşembe öğleden sonra yaptığı açıklamayı duyduğunuzda, duymayanlar, dünkü gazetelerde okuduğunuzda yüzünüz birazcık pembeleşti mi?.
"Utanmak" en insancıl hasletlerden biridir.
Biraz utandıysanız, mutlu olun!.
Son günlerin en önemli haberiydi Mustafa Cengiz'in "Ben aday değilim" demesi..
Öyle önemli ve gündem değiştiriciydi ki, sayfamızda 3 köşe yazısıyla birlikte yayınlandı..
Müdür Murat Özbostan, Galatasaray'ı en yakından takip eden yazarımız Levent Tüzemen ve en okunan spor yazarlarının başında gelen Bülent Timurlenk yorumladılar haberi..
Amma velakin, üç köşe yazısıyla birlikte sunulan bu haber, sayfanın manşetinde değildi iyi mi?.
En tepede 8 sütuna "Beşiktaş'ın şampiyon kadın futbolcuları, erkek takımına mesaj gönderdi" haberi vardı. Birinci haber.. Onun altında müthiş bir Beşiktaş istihbaratı(!) vardı..
"Beklenmedik baskın.." Sergen Yalçın, Ghezzal ve Rosier ikilisiyle Galatasaray'ın sağ bekine, Larin ve Gökhan Töre ikilisiyle de sol bekine baskı uygulayacakmış.. Vay anasını sayın seyirciler.. Bu da ikinci haber.. O da 8 sütun.
Sayfayı ikiye katladığınızda, ortanın altında kaldığı için görünmeyen "üçüncü" haber ise, 8 de değil, 6 sütunluk günün asıl baş haberi..
"Sevgili Galatasaraylılar aday değilim!.
/ Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile gerçekleşecek ilk seçimde aday olmayacağını resmen duyurdu." Bir aleni Beşiktaş sayfasının altına sıkıştırılmış günün gerçek manşeti Galatasaray haberi..
Bu sayfayı Fener Başkanı Ali Koç çizmezdi inanın.. O bile "Bu kadarı da olmaz artık" der ve "Haberin hakkını habere" verirdi.
Bir sorum da birinci sayfanın tepesinde her gün spor haberi anonsu yapma geleneğimizi sürdürenlere..
"Mustafa Cengiz aday değil" bombasından satır yok. Ne var.. "Beşiktaş favori" diyen bir yorum. Kime ait olduğu bile belli değil..
Şimdi başta Murat Müdürüm, biri çıksın da, bizim spor sayfalarının "bağımsız" olduğunu söylesin bakalım.. Tabii söyleyebilirse..
***
Mustafa Cengiz, kongrenin ertelendiğini açıklayınca, Fener medyası sıfır istihbaratla Galatasaray Başkanı'na saldırdı.. Sıfır istihbarat..
Oysa bir Galatasaray muhabiri için gerçeği öğrenmek çok ama çok kolaydı. Ben muhabir olmadığım halde öğrenmiştim.
Başkan Mustafa Cengiz, 29 Mayıs'taki kongre kararını İçişleri Bakanlığı'na bildirmiş ve "korona yasakları"nı dikkate alarak izin istemişti. Bakanlık bu isteğe yazılı cevap vermedi.
Ama el altından kulaklara fısıldandı ki, "Baroların genel kurul yapmasına izin vermedik. Şimdi Galatasaray'a verirsek olay çıkar. Veremeyiz." Başkan, haberi resmi değil, gayri resmi yollardan aldığı için "Ertelendi" dedi, ama sebep söylemedi. Ertesi günkü basın toplantısını iptal ettiğini bildirdi. Sıfır istihbaratlı medya, o iptalin sebebini de öğrenip yazamadı..
İptal edilen toplantının yerine sosyal medyada yapılan iki satırlık başkanlık açıklaması "Biz gazeteciyiz" diyenlerin yüzlerine tokat gibi indi.
Cengiz, "G.Saray Spor Kulübü'nün yapılacak ilk seçiminde aday olmayacağımı sevgili G.Saray camiasına saygıyla bildiririm" diyordu.
Teşekkürler Mustafa Başkan.. Bir yandan canın için savaşırken, öte yandan canından çok sevdiğin Galatasaray'ın hayati sorunlarını çözdün ve şimdi görevi en asil şekilde bıraktın.
Seni Fener medyası olmasa da, Galatasaray tarihi yazacaktır. Üzülme!.
***
BENİM FAVORİM GALATASARAY!..
Perşembe akşamı A Spor'da Müdürüm Ender Bilgin'in sorularını yanıtlarken "Benim favorim Galatasaray" demiştim. Anlattım biraz.. Burada da anlatayım.
Galatasaray tartışmasız yılın en ama en iyi kadrosuna sahip.. Öyle ki, sahaya hangi 11 çıkarsa çıksın, o 11 Fener'le derbi oynarken, dışarıda kalanlardan kurulan "eksiksiz" bir ekip de Beşiktaş'la maç yapar.. Öyle bir kadro verdiler Fatih Terim gibi bir dev hocanın emrine. Aslında o kadroyla o Terim'in şampiyonluğu nisan ayında ilan etmesi gerekirdi. Öyle "Şampi..." falan diye değil, alenen, resmen "Şampiyon" yazdırarak, manşetlere.. Ama ne yazık ki, Sevgili Fatih, gerek ilk 11 seçiminde, gerek sahada oynattığı o çok yavaş ve pasif futbolla ve oyuna yaptığı müdahalelerde "doğru"yu yapamadı bu sezon ve Galatasaray en kötü futbolunu oynayarak akıl almaz puanlar kaybetti.
Ligin sonu yaklaşırken, Galatasaray'da gerçek güneşi doğmaya başladı.
Terim titremiş, kendine gelmiş, doğru 11'lerle, doğru futbol oynatmaya, zaman zaman geç kalışı eleştirilse bile çok yerinde müdahaleler yapmaya, yani 2000'li yılların Fatih Terim'ine dönmeye başlamıştı.
Son haftalarda izlediğim Galatasaray'ın bana hissettirdiği buydu.
Beşiktaş!. Başta geçen yılın şampiyonu Başakşehir ve ezeli rakipler Fener ve Galatasaray dökülürken, şampiyonluk altın tepside sunuldu Sergen'e.. O da reddetmedi ve 39'uncu haftaya Fener'in 5, Galatasaray'ın 6 puan önünde girmeyi başardı.. Bu saatten sonra şampiyonluğu sadece matematik olarak kaybedebilir. Ama o matematiğin sahaya yansıması zor. Bu hafta Galatasaray'a kaybetse bile zor. Çünkü attığı fark ona bir maç kaybetme hakkı veriyor.
Peki eder mi?.
Söyledim. Galatasaray çok iyi futbol oynamaya başladı.. Her mevkide, oynayan kadar iyi, hatta daha da iyi bir yedek mutlak var. Böyle bir kadroyu ülkemizin değil, dünyanın hangi takımı için söyleyebilirsiniz?.
Düşünün Falcao ve Mohamed gibi dünya ünlüsü iki santrfor kenarda oturuyor ve hiçbir Galatasaraylının aklına "Bunlar niye kenarda" sorusu gelmiyor.. Başka lafa gerek var mı?.
Fatih Terim takımı "yana, geriye ve yavaş" değil, "ileriye ve hızlı" oynatırsa, maçın gidişi de, sonucu da çok etkilenir. İki bekin katkısı ile yapılacak kanat akınları şuta da dönüşebilir, ortadaki çok iyi adamlar için "asist"e de..
Savunma Beşiktaş akınlarını durduracak güçte, ama bir önemli zaaf var. Çok bireysel hata yapıyor stoperler. Terim gibi bir hoca bunun önlemini bulmuş olmalı artık.
İkinci hata da, yerli yersiz, hatta rakip yarı sahadan Muslera'ya top atma alışkanlığı.. Muslera topa ayakla en kötü vuran kaleci. Onu ayakla oynamaya mecbur etmek, on topun dokuzunu rakibe atmak demek. Ver Muslera'ya, gitsin Beşiktaş'a.. Hele Sergen Hoca, takımını bu hafta "pas arası" top kapmalar için hazırladıysa, Muslera'ya geri verme alışkanlığı felaket olur.
Aslında Galatasaray'ın en büyük kozlarından görülen Muslera, bence tam tersine zaafı.. Kaleciyi değerlendirirken kurtardıklarına değil, yediklerine bakın ve Muslera'nın yediği golleri düşünün, bir. Ayakla pas verirken rakibe yaptığı asistleri düşünün iki.. Galatasaray neden duran toplardan en çok gol yiyen takım?. Çünkü Muslera yan hava toplarına nasıl müdahale etmesi gerektiğini hâlâ öğrenemedi. Galatasaraylılar kalelerine her duran top atışında, nerdeyse penaltı bekler gibi gözlerini yumuyorlar.
..Ve bir kornerde mesela, Beşiktaş'ın 4 savunma adamı da Galatasaray 18'i içindeyken, maçı hızlı başlatmayı bir türlü öğrenemeyen Muslera, başta 2 stoper tüm rakip savunma adamlarının geri dönmesi ve yerlerini almasını bekliyor, alenen, resmen ve Galatasaray'ın golle sonuçlanacak hızlı atak yapmasını önleyen kaptan oluyor.
Maçın sonucunu en etkileyecek adam bence Muslera.. İşte bu sebeplerden..
Yazacak başka şeyler de var ama, sonra.. Onlar bir günde düzelecek şeyler değil çünkü..
***
'DAMAT ASIM' ÜLKENİN EN İYİLERİNDENDİ!..
"Damat Asım" diye dalga geçilmişti onunla, Özal'ın kızı ile evlendiği için.. Bu yüzden asıl ustalığı nerdeyse hiç öne çıkmadı.. Asım Ekren'i geçen hafta kaybettik. Ardından da hakkı verilmedi pek ve sonunda, Dr. Ahmet Kurtaran, birlikte yurt dışı seyahatler yaptığı, Türkiye'yi temsil için konserler verdiği Asım Ekren'i kaleme aldı.
***
Çoğu kişi gittiği restoranın dekoruna, yemeklerine, hatta gelenlerin meşhurluğuna bakar, oysa işin gerçek kahramanları mutfağındaki aşçılardır, adlarını bile bilmezler.
Müzikte de öndeki solistleri alkışlama eğilimindeyizdir. Arkada orkestradaki bası, gitarı, orgu, davulu çalanlarla pek ilgilenmeyiz...
Bugün hafif müziğimizin mutfağındaki bir temel taştan, önemli bir davulcumuz "Damat Asım Ekren'i" kaybettiğimizden bahsetmek istiyorum... Asım ülke genelinde, Özal'ın damadı "Damat Asım" olarak bilinirdi. Müzik camiası ise onu "İstanbul Gelişim Orkestrası"nın davulcusu Asım olarak bilirdi...
Asım'la ilk tanışmamız bir yurt dışı turnesiyle oldu. 1979'da Ayla Algan ile Stuttgart'taki bir konsere gönderilmiştik Dışişleri Bakanlığı tarafından. Devrin en önemli orkestrası "İstanbul Gelişim" de bu turneye katkıda bulunan müzik gurubu idi. Garo Mafyan, Selçuk-Uğur Başar'lar, Atilla Özdemiroğlu ve Asım Ekren.. Adeta o yılların bir milli orkestrası...
Sonrasında, bir başka Modern Folk Üçlüsü turnesinde; Hümeyra, Özay Gönlüm ile gene beraber olduk İstanbul Gelişim ve Asım'la. Bu kere Münih'te idik... 2 konser vermiştik. Biri Münih'teki müzede, diğeri ise bir açık hava konseri idi. Oldum olası bu meydan konserlerini sevmemişizdir. Ama, basın sesi ve davulun ritmi ile binlere Anadolu türkülerini duyurmak mümkün olmuş, iyi de alkış almıştık...
Folklorumuzun 6/8, 9/8, 7/8, 5/4'lük aksak Türk ritimlerini hatasız çalan, koşmayan-asmayan, kısaca arkada gürültü yapmayan, usta bir davulcuydu... Bu arada hoşsohbet, esprili ve arkadaş canlısı kişiliğiyle de girdiği her mecliste neşe kaynağı olan, kendini sevdiren bir insandı Asım kardeşimiz.
Sonraları 1980-81'lerde Ankara'da bir çocuk plağı yapmaya karar vermiştik. O yıllarda TRT'de "Çocuklarımız İçin" adı altında haftalık programlar yapıyorduk. Bu nedenle de elimizde özgün bir çocuk repertuvarı oluşmuştu. Bunları plak haline getirmeye karar verince de projeye "İş Bankası" arka çıktı, önce Doğan "Kumbara" isimli bir cıngıl besteledi, sonrasında da 19 çocuk şarkısı için kayda girmemiz gerekti...
O yıllarda Ankara'da basçı, klavyeci, nefesli, yaylı bulmak mümkün ancak davulcu konusu sıkıntılıydı. Şans!. Asım da o sıralar Ankara'da askerliğini yapıyormuş, bir böbrek sorunu için beni aramıştı. Sınıf arkadaşım Gülhane'deki ürolog Ahmet Peker kardeşimin 2-3 haftalık bir tedavisi ile kendine geldi, bu arada da bizim çocuk albümünü birlikte kaydediverdik. Sonrası hızımızı alamayıp bu kere "Pop" albümümüzde de bize omuz verdi...
Biz bıraktık ama o bırakmadı Folk Müziği'ni.. Devlet Folklor Orkestrası'na davulcu oldu bu defa..
Bugün, iyi bir arkadaşı ve çok değerli bir müzik emekçisini kaybetmenin derin üzüntüsünü duymaktayız...
Yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dilerken, bizlere ve Türk Hafif Müziğimize yaptığı katkılarına karşı şükran ve sevgilerimizi sunuyorum...
Ahmet Kurtaran (Modern Folk Üçlüsü)
***
TEBESSÜM
Televizyon Köşesi'nde bile Fener amigoluğu yapmaktan geri kalmayan Yüksel Aytuğ kardeşim (Herkesi nasıl bilirsin, demiş ya atalarımız) adımı vermeden bana taş atmış.. Diyor ki..
"Fenerbahçe ile Ankaragücü arasında pazar günü Dereağzı'nda oynanacak U19 maçını Ali Koç'un yöneteceği açıklandı. Ancak bu Ali Koç, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç değil. Bilgisayar ve yazılım işiyle uğraşan İstanbul Bölgesi hakemi... Eminim bu haber üzerine Galatasaray amigosu yazarlar 'Zaten Fenerbahçe'nin maçlarını Ali Koç uzaktan yönetiyordu' filan diye döktüreceklerdir."
Yanıldın Yüksel.. Ali Koç Fener maçlarını uzaktan değil, o meşhur Zorlu toplantısından beri yakından, hem de çok yakından yönetiyor. Üstelik sadece Fener maçlarını da değil. Fener'le dolaylı ilgili her maçı..
Seni okuyunca güldüm. Okur da gülsün istedim!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Komşusuna yardım eden, misafire güler yüz gösteren, konuştuğu zaman hayırlı söz eden, Allah'ın nezdinde hayırlı insandır."
Hz. Muhammed