Beyninde bir damar tıkanmıştı, geçen ekimde. Belki 30 Ekim'deki 60'ıncı yaş gününü göremeyecekti.. Mucize bir ameliyat geçirdi. Kısa zamanda iyileşti ve France Football onunla bir söyleşi yaptı.
"60'ıncı yaş gününde seni en çok ne mutlu eder" diye sordular..
"İngiltere'ye elle bir gol daha atmak.. Ama bu defa sağ elimle" dedi. O kadar neşeli ve keyifliydi.
Okurken "Hayatının efsane anlarında ve olaylarında ordaydım. Çıplak gözle yaşadığım anılarım var. Bir Maradona yazısı yazmalıyım" dedim kendi kendime.. Ama gündem o kadar yoğundu ki, elim düşüp yazamadım.. Ve dün akşam Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı izlemek üzere aylardan beri ilk defa bir haber kanalı ekranının önüne geçince, "Son Dakika" diye bir kırmızı yazı düştü.
"Efsane Futbolcu Diego Maradona öldü!." Her şey çok iyiye giderken kalp krizi geçirmiş bu defa da o çok yorgun vücut..
Kanser, kokain, güçlendirici ilaçlar, hatta doping.. Yıllar önce bitmişti de, yakın dostu ve hayranı Küba Lideri Fidel Castro onu kanser ve metabolik hastalıklarda dünyanın en iyisi Havana'ya çağırmıştı. Aylarca kaldı orda ve hayata yeniden döndü adeta..
Ama "adeta" imiş işte.. Vücut o yoğun tahribatı affetmemişti, demek!.
İşte Tanrı'nın Eli.. Bu anı böyle net, maçı yayınlayan kuruluşun 18 kamerasından hiçbiri çekememişti. Çok sonra özel kameralardan resimler ortaya çıktı. Düşünün cep telefonları da yok o zaman.. İşte İngiliz medyasının, Maradona'nın ölüm haberini verirken bile unutamadıkları an.. Ama Almanlar da 1966'da Wembley'de kale çizgisini geçmediği gelişen teknolojiyle yıllar sonra kanıtlanan, Azerbaycanlı yan hakemin verdiği gol kararı ile İngiltere'ye kaybettikleri Dünya Kupası'nı unutmadılar.. Tanrı'nın Eli, İngilizlere karşı İlahi Adaleti sağlamış olmasın sakın?.
EFSANE 1!..
1986 Meksiko City.. O dünya efsanesi 220 bin kişilik Aztek Stadı'ndayız. Sinyor Can Bartu ile beraber.. Finalist olmayan ülke gazetelerine, açık tribün tarafında ve de yanda yer ayırmışlar. Hele İngiliz kalesine o kadar uzağız ki, insanlar karınca gibi görünüyorlar. Önümüzde monitör falan da yok..
Top şandellendi. Dev İngiliz Shilton'un tek yumruğu siluet gibi uzandı. 1.65 boyundaki Maradona da kafaya.. Maradona vurdu. Gol!.. (Yıllar sonra öğrendim.
Maradona takım arkadaşlarına her maçtan evvel "Gol atarsam bana doğru koşun. Yoksa hakem golü vermez" dermiş..) Arjantinli futbolcular Maradona'ya koşarken, hakem santrayı gösterdi ve Sinyor beni dürttü..
"Elle attı!." Sinyorun futbol bilgisine, yorumuna hayranım.
Ne içeride, ne dışarıda yanına yaklaşan olmadı olamaz da.. Ama, sahanın içindekiler, başta kaleci Shilton itiraz etmez, yan ve orta hakemler golde anlaşırken, daha nerdeyse vuruş anında "El var" demesini aklıma sığdıramadım. Basın tribününde de itiraz eden yoktu.
"Sallama Sinyor" dedim.. "Adamlar karınca gibi görünüyor buradan. Eli nasıl gördün ki?."
"Görmedim" dedi.. "Ama ben futbol oynadım. Hem de iyi oynadım.. O şandel topu kafayla almaya Maradona'nın 1.65 boyu yetmez. Yetse bile top o kafa vuruşu ile o yönde kaleye gitmez. O yönlenme ancak elle yapılabilir.."
Maçlar Avrupa izlesin diye öğle saatlerinde yapılıyor. Bitti. Yazdırdık SABAH'a ve doğru Basın Merkezine gittim. Maçı 18 kamera ile yayınlamışlar. O golü 18 ayrı açıdan izledim. Bir tekinde elle oynama yok.. Ama Sinyor'un nasıl haklı olduğu çok sonra özel çekilmiş filmler ve fotoğraflarda çıktı. Biri de işte bu sayfamızdaki.. Elle atılan golün adını, Maradona kendisi koydu. "Tanrı'nın eli" dedi. Adı Diego idi. "Diyego" okunur.
Tanrı sözcüğü ise İspanyolca "Diyo" diye söylenir. Kelime oyunu yaptı yani, elle attığını da kabul ederken..
Maradona, daha sonra o maçta FIFA tarafından 2002 yılında "Asrın Golü" ilan edilen golü de attı İngiltere'ye..
Topu kendi yarı sahasından aldı. Tam 60 metre peşinde koşanları çalımlayarak, İngilizlerin nerdeyse yarıdan fazlasını geçerek gitti ve Shilton'un müdahalesine imkan vermeyecek şekilde dokundu.
Bilim insanlarına inceleme konusu oldu bu gol..
Bu minnacık adam, nasıl oluyor da, 1.80'lik adamları çalımlıyor, peşine takıyor ve gidiyordu..
Sonunda fiziksel açıklama yapıldı.
1.65 boyu Maradona'nın en büyük avantajıydı.
Çünkü kısa boyu yüzünden vücut ağırlık merkezi yere çok yakın olduğundan dengesi kolay kolay bozulmadan uzunlara her türlü vücut ve ayak çalımını kendisi hep ayakta kalarak atabiliyordu.
EFSANE 2!..
1990 Napoli.. Dünya Kupası'nı gene SABAH adına, gene Sinyor'la Roma'dan izliyoruz. FIFA Yönetim Kurulu Üyesi Necdet Çobanlı ağabeyim aradı. "Hazır ol Hıncal seni alıp Napoli'ye götüreceğim bugün" dedi.. Ev sahibi İtalya bir evvelki şampiyon Arjantin ile oynuyor. İtalyanlar kupayı "Biz şampiyonuz" diye düzenlemişler. O kadar eminler.. Ünlü 3 Tenor Konseri de Roma'da ayarlanmış.. "Nessun Dorma"yı dünyanın en ünlü üç tenoru birlikte söyleyecekler. Şarkı "Sabaha kadar uyku yok" diye haykırıyor ve "Vincero!.." yani "Zafer" çığlıklarıyla bitiyor. O Nessun Dorma, 90 Dünya Kupası'nın da resmi şarkısı ilan edilmiş ki, Roma sokaklarını dolduracak İtalyanlar, her şehir, kasaba köyde sabaha dek uyumayacak İtalyanlar "Vincero.. Vincero" diye bağırsınlar..
Yani bir nevi eski şampiyonla, yeni şampiyonun maçına gidiyoruz..
Necdet Ağabeyle Şeref Tribününe girdik ki, (Onun misafiriyim ya..) sanki Napoli'de İtalya değil, Buenos Aires'de Arjantin maçına gitmişiz..
Stad 360 derece Arjantinli, Maradonalı sanki..
Bre aman!. Ve kafama dank etti.. Maradona 6 seneden beri Napoli'nin futbolcusu ve kaptanı ve Napoli'yi 69 yıl sonra ilk defa İtalya Şampiyonu yapmış. Dünya Kupası yılında da ikilemiş şampiyonluğu.
İtalya Kupası'nı kazandırmış.
Bunların hepsinde de gol kralı olmuş. Süper Kupa'yı kazandırmış. UEFA Kupası'nı kazandırmış.. O taraftarın gözü Maradona'dan başkasını görür mü?.
...Ve de maçın tek golünü Maradona'nın enfes asisti ile, Arjantin atmaz mı?.
İtalya'da kıyamet koptu.
"Roma'dan güneyi İtalya değildir" diye manşet atan Roma ve Milano gazetelerini gözlerimle gördüm. Napoli aksanı ile konuşanlar yıllarca Milano'ya gidemediler.
Gidenler, aksanlarından teşhis edilince fena halde dövülüp hastanelik oldular..
İtalya fiilen ikiye bölündü, Maradona yüzünden..
EFSANE 3!..
Sene 1994 Los Angeles'tayım. "Futbol" deyince aklına Amerikan Futbolundan başka şey gelmeyen, bizim futbola soccer diyen ve onu oynamaya da yeni yeni başlayan Amerika, müthiş bir pazarlama örneği vermiş. Tüm biletleri satmış, her maç kapalı gişe..
Gurup maçları oynanırken daha, iki yıldız parladı birden..
Romanya'da Gheorghe Hagi, Arjantin'de Maradona..
Hagi maçlarını Los Angeles'ta oynuyor. Maradona'yı ekranda izliyoruz. O Dünya Kupası'na jenerik olan muhteşem golünü anlatmama gerek yok, Hagi'nin.. Maradona zaten oraya Dünya 1 Numarası olarak gelmiş..
1/16 Final kurasında Dünyanın Oynayan En İyi İki 10 Numarası karşı karşıya gelecekler..
Herkes o maçı özlemle beklerken, bomba düştü.
Her maçtan sonra rastgele yapılan doping testlerinden birinde, Marodona pozitif. Yani idrarında yasak madde var.
Kıyamet koptu. Maradona turnuvadan diskalifiye edildi. Daha sonra kanında da kokain bulunduğu öğrenildi.
Romanya, Maradona'sız Arjantin'i gene Hagi asist, Dimitrescu 2 ve de Dimitrescu asist Hagi'nin golleriyle 3-2 geçip, çeyrek finalde İsveç'e penaltı atışları sonunda elenince, basın merkezindeki hemen her ülke gazetecisi ayni şeyi söyledik..
"Dünya Kupası bitti!."
***
Sağlık Bakanı'na ilk kötü notum!..
Kovid-19 denen illetin ülkemizde başladığı günlerde, en inandığım, en saydığım insandı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca..
Bakanlığına bağlı Bilim Kurulu ile düzenli birlikte çalışıyor ve biz ekran başında toplananlara günü gününe kısa ve net bilgiler veriyor, gelişmeleri özetliyor, önlemleri anlatıyordu.
Az ve öz konuştuğu için konu dağılmıyor, söylediği her şey iyi dinleniyor, iyi anlaşılıyor, mesaj alınıyordu.
Son günlerde sadece onu değil, temel önlemlere uyulmasını sağlayamadığı için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu da eleştirmeye başladım, biliyorsunuz..
Çarşamba sabahı çıkan gazeteler ve o sabahtan itibaren televizyonlar "Sağlık Bakanı bugün 17.00'de Bilim Kurulu'nu toplayacak, 19.00'da da televizyonlardan naklen yayınlanacak basın toplantısında açıklamalar yapacak" haberini vermeye başladılar.
Hemen herkesin aklına iki soru geldi, önce..
1- Geçen hafta ve hafta sonu için alınan önlemlerde değişiklik, yani azaltma veya arttırma olacak mı?.
2- Aşılar ne zaman başlayacak ve kaça yapılacak?.
Ben ayrıca kendi özelimde, üç ana önlem Mesafe, Maske ve Hijyen, yani Temizlik Yasasına uymayanları zorlayacak ceza artırımı konusunu merak ediyordum.
Saat 18.50'de CNNTürk'ü açtım. Önüne oturdum.
Hiçbir açıklama yapmadı kanal ve bizi tam 1 saat ekran başında bekletti. Resmen aldattı. Ekranı ikiye bölmüş.
Sağ yarısında boş bir masa ve üzerinde mikrofon.
Altında "Sağlık Bakanı az sonra açıklama yapacak" yazısı.. Yani tam bir saat CNNTürk reyting yapacak.
Günümüz Türkiye'sinde, spordan medyaya, her konuda sahtekarlık yapan kazanıyor ya.. O kafa..
Saat 20.00'de Bakan nihayet geldi.. Ve tam bir saat, hatta daha fazla konuştu. Bilinenlere çok az şey ekleyen lafları tekrar tekrar söyledi. Herkesin merakla beklediği can alıcı sorulara cevap yerine, bir siyasetçi ağzı ile, kendisine yönelik eleştirilere cevap olacak şeyleri anlattı da anlattı.
Peki bu bitmez tükenmez konuşmadan aklımızda ne kaldı?.
1- Önlemlerle ilgili kararları Bilim Kurulu, ya da Sağlık Bakanlığı almıyor. Bakanlar Kurulu alıyor. Ki doğrusu bu.. Çünkü uzun uzun yazdım salı günü.. "Her kapanma, ekonomik açıdan büyük hasarlara yol açıyor. Dengelemek lazım. Bu da siyasi bir karardır" dedim.
2- Hafta sonu yasakları için hiçbir karar alınmamış.
Çünkü karar için önce sonuçları beklemek lazımmış.
Korona ile ilgili önlemlerin ne işe yaradığı en az 10 gün sonra anlaşılırmış.
3- Çin ile 50 milyon aşılık anlaşma yapılmış. Başta bizim iki Türk doktorun bulduğu Pfizer aşısı ile de anlaşma yapılmış. Ayrıca başka aşı üretenlerle de anlaşmalar yapılmış. Çin aşılarının 10 milyonluk ilk partisi gelmiş.
Yan etkileri için denemeler başlamış. Olumlu sonuç verirse aralık ortası gibi aşılanma başlayacakmış. Devlet aşıyı bedava yapacakmış. Aşı sırası için risk oranına göre, başta sağlık çalışanları, sonra korona ile hayatları tehlikeye düşecek hastalar.. (Şeker, tansiyon mesela).
Yaşlılar ve bunun gibi..
İncelenen ve yan etkisi görülmeyen diğer aşıların da tavan fiyatları belirlenerek eczanelerde satılmasına izin verilecekmiş.
4- Kovidle ilgili olmasa da, grip aşısı yeterince ithal edilmiş, ama eczanelere dağıtılmamış. Bu aşıyı devlet yapıyormuş bu sene.. (Nokta.. Mesela ben her yıl yaptırdığım ve çok faydasını gördüğüm grip aşısına nasıl ulaşacağım, uzun konuşan bakan onu söylemedi. Bu millet kendine aşı yaptırmak için ne yapacak?. Sokağa fırlayıp hastanelere mi koşacak?. Bu nasıl kendi kendini tekzip eden ve çözüm söylemeyen açıklama, daha doğrusu "Açıklamama"dır?.) 5- Zatürre aşısı peki?. O nerde, nasıl?. Çünkü kovid ölümlerinde baş sebep, zatürre?.
6- Zatürre ilaçlarını en erken kullanmaya başlamalıymışız.
Bu ilaçlar sayesinde "Zatürre kovid" ölümleri yüzde 30'dan yüzde 3'e düşmüş. Harika da bakanım, harika da, ilaçlara nerde, nasıl ulaşacak özellikle gücü yetmeyenler?.
*
"Bu memleket uzun laftan battı" derdi, bizim ilk meslek ustalarımızdan Şinasi Nahit Berker..
Hem de tam akşam yemeği saatinde halkı iki saat ekran başında tutup elle tutulur çok az şey söyleyen, merak edilen hiçbir konuya, kısa, net, anlaşılır ve akılda kalır açıklamalar getirmeyen, milletin yarısını usandırıp ekran başından kaçıran, kalanı da aç susuz, kafasında panik yaratacak bin soruyla yatağa yollayan Sağlık Bakanı'ma, gene bir Şinasi Nahit lafıyla veda edeyim..
"Neler yapmadık bu vatan için.. Kimimiz öldük. Kimimiz nutuk söyledik!."
***
Sevdiğim Laflar
"Eğer özür dilemem ve geri dönüp tarihi değiştirmem mümkün olsaydı, yapardım. Ama gol, hâlâ gol!. Arjantin Dünya Şampiyonu ve ben dünyanın en iyi futbolcusuyum.."