Bu ülkede "skor yazarlığı" bu ölçüde sürdükçe, ne milli, ne kulüp takımlarından bir şey beklemeyin..
Tabelaya göre yazma huyumuz tükenmiyor..
40 yıl öncesinde Derwall ve Denizli devrimi sayesinde kapadığımız mutlu beraberlikler ve şerefli yenilgiler devrini, inatla ve ısrarla hortlatıyor medyamız..
Gerçek.. Zafer falan değil.. Rusya'yı alenen, resmen elimizden kaçırdık, Moskova'da..
Sebep Şenol Güneş'ti.. Az farklı yenilgi ve beraberliğe hep bayram yapan kafasını bir türlü değiştiremeyen "korkak" Hocamız, yani!.
2002'de, benim medyam "Dünya Üçüncüsü" olduk diye, tarihin en büyük zaferini ilan etmiş, yurtta bir bayram havası yaratılmıştı.
2001 Kasımında, bu gazetedeki köşemin manşetinde "Bu takım Dünya Şampiyonu olur" diyen ben, dünya futbolundaki küresel gerilemenin tersine, Fatih Terim'in 2000 yılındaki muhteşem takımından oluşan iskeleti üzerine kurulan Milli Takımımızın gücünü anlatmıştım.
Ne var ki korkak Hocamız Şenol Güneş, Brezilya'nın adından korktu hem de iki kez..
Kalecimiz Rüştü, 90'ıncı dakikada akıllara seza bir kurtarış yapmasa, Kosta Rika'yı bile geçemiyor ve guruptan çıkamıyorduk.
Yarı finalde gene ayni Brezilya karşımıza çıkınca, bu defa Şenol'un artık ders almış, gerçeği görmüş olduğunu sanıyordum. Heyhat!. O gene az farklı yenilgiye razıydı ve yarı final oynamayı yeterli görüyordu. Korkak seçip oynattığı takımı yenildi..
..Ve biz Dünya Şampiyonluğu'nu kaybettik.
Şenol'un belki de kaleci olmasından gelen bir korkak yapısı var.
Turgay Şeren de hocalığında öyleydi ve Galatasaray nerdeyse küme düşüyordu, zamanında..
Sonunda Dünya Kupası finallerine gitme kapısı olan bir turnuvada Rusya'yı böyle yakalamışsan yeneceksin arkadaş..
Ama skor 1-1 ya.. Şenol çoktan razı ya..
Şenol beraberliğe bayram yapacak ya..
Skor medyasının gazına kapılıp Efecan'la başladığı ilk 45 dakikayı ziyan ettikten sonra, ikinci yarıda Cengiz, Burak ve Kenanlı ileri üçlümüz Rus savunmasını perişan etmeye başladı..
Hemen her atağımızda gol pozisyonuna giriyorduk..
Beraberlik golünü 62'de davul zurna ile ilan ederek attıktan sonra, Rusları iyice ezmeye başladık.. Taa ki, o harika 11'i Şenol Hoca değiştirene kadar.. Burak'la harika ikili santrfor oynayan Kenan'ı çıkarıp, Abdülkadir'i alması "Ben beraberliğe razıyım" düşüncesinin tellalla ilanıydı. Bir hücum adamı olarak çok iyi işler yapan ön libero Mahmut Tekdemir'i alması da..
Yan hakem "son iki dakika" tabelasını kaldırırken, Halkan Çalhanoğlu ve Burak Yılmaz'ı çıkarması ve yerlerine giren Yusuf ve Enes'in daha topa dokunmadan maçın bitmesi ise, korkudan kafasının nasıl dağıldığının işareti..
Bu son andaki akıl almaz değişikliği futbol yorumcuları anlayamaz. Ruh bilimci bir analiz gerek..
Bak Şenol Hocam,
Rusya'yı yenseydik şampiyonluğa büyük bir adım atmıştık. Sana "yenilmedik" diye bayram yaptıran beraberlik yüzünden, sondan ikinciyiz.. Yarın gece gurubun en zayıf takımı Sırbistan ile oynayacağız.
Gurubun en az gol yiyen takımı Türkiye ama sondan ikinci. En çok gol yiyen takımı Rusya ise lider..
Yani Hocam atan kazanıyor.. Yemeyen değil!.
Korkunun ecele faydası yok. Bu defa kazanmak için oyna. Kazanma oyununa göre 11 seç.. Öne geçer geçmez, muhafaza telaşına düşüp korkak değişiklikler yapma..
En iyi müdafaa, hücumdur, unutma..
Senin başarın, Türkiye'nin başarısı, Ulus'un başarısıdır, aklından çıkarma!.
***
Sunny side up!..
Geçen hafta sonu Kuzguncuk'taydık, Ankara misafirlerimle.. Kemaller ve sevgili Ahmet'imin (Taner Kışlalı) kızı, kuzenim Nilhan'la birlikte.. Onları efsane İcadiye Caddesi'ne götürdüm, kahvaltıya..
Garson geldi. Siparişleri aldı.. Ben sahanda yumurta istedim.
"Peki" dedi, gitti. "Nasıl" diye sormadı. Çünkü bizde "Sahanda yumurta"nın "Nasıl"ı yoktur.
Oysa özellikle Amerika, İngiltere gibi ülkelerde vardır..
"Nasıl" diye sordular mı, ya "Sunny side up" dersiniz.. Ya da "Over easy!." Bu ikisinin pişme şekli farklıdır. Sunny side up'ta yumurta kırılır. Beyaz donunca ateşten alınır.
Böylece sarısı çok az pişer, tavanın içinde güneş gibi görünür. O sarıya ekmek banarsınız..
Over easy'de ise, altı pişince, bir yayvan kaşık ya da spatula ile, ters yüz edersiniz.. Üst tarafı da iyice pişer.
Sarısı da, beyazı da iyi pişmiş yumurta yersiniz.
Artık ekmek banarak değil, çatalla..
Şimdi bunu bilgiçlik taslamak, ukalalık etmek için yazmadım tabii..
İki genç ve ünlü kızımız, konuşmalarında İngilizce laflar kullanıyorlarmış..
Birisi "Sunny side up" da demiş, yumurtası için..
Ülkemde konu kıtlığı var.. Sosyal medya kulluğu da var ya.. Masaya oturan bu ikisi ile dalga geçiyor..
Oysa işte gördünüz.. Sunny side up diyen kız haklı.. Çünkü dilimizde karşılığı yok. Anlayan anlar, anlamayan anlamaz. Ama anlamayan bir de dalga geçmeye kalkarsa, işte böyle kendisi ile dalga geçer..
Küreselleşme, sınırları kaldırdı. İnternet dostluğu, arkadaşlığı dünyaya yaydı. Şimdi herkes herkesle yazışıyor.. Ortak dil, genelde en yaygın olanı. Yani İngilizce..
Ne var şimdi iki ünlü ara ara İngilizce laf ediyorsa..
Hepimiz etmiyor muyuz, peki?.
Çav demiyor muyuz?. Ya da Bye (Bay okunur), o uzun Allahaısmarladık yerine, tek hece ile..
Dilimize her gün yeni bir yabancı sözcük girmiyor mu?.
Bu eskiden beri böyle değil miydi?. Dilimiz Arapça ve Farsça'nın istilasına uğramamış mıydı?.
Türkçe'yi sadece Anadolu, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, Pir Sultan Abdallar kullanırken, İstanbul entelleri o yabancı sözcüklere boğulmuyorlar mıydı?.
Hep örnek veririm.. İşte Baki!..
Hem de Kanuni Sultan Süleyman için yazdığı ağıtın ilk iki satırı..
"Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng Tâ key hevâ/yi meşgale-i dehr-i bî-direng"
Ne diyor, demiyorum.. Kaç kelimesini anladınız, onu soruyorum.
Zamanın hükümdarı siz olsanız, Baki'nin kellesi uçmuştu, linççi dostlarım'.
***
50 yıl sonra kuşlar Hatay'a döndü!..
"Babam 1952-54 yılları arasında Hatay'da Gümrük Tabur Komutanı'yken yöre akan, çağlayan sular ve göller cennetiydi. Asi Nehri, o yeşilin en güzeli Reyhanlı Gölü, her köşesinden sular fışkıran, çağlayanlarıyla Harbiye.. Amik Gölü sorundu sadece. Çepeçevre bataklıkları sinek yuvasıydı adeta.. Sonra Amerikan yardımı geldi. Müthiş bataklık kurutma makineleriyle Amik Gölü'nü kuruttular.. Sinekler gitti, yerine verimli tarlalar geldi.."
Aşağı yukarı böyle yazmıştım, yıllar yıllar önce, SABAH'ta..
Tema Vakfı Kurucusu, Onursal Başkanı, Toprak Dede diye anılan Manyaslı hemşerim Hayrettin Karaca, telefon etti çağırdı beni iş yerine. Gittim de tanıştık yıllar önce..
İş yeri dediğim Tema Vakfı.. Açılımı Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı..
"Yanlışsın" dedi.. "Bataklıkları, gölleri kurutmak cinayettir, Hıncal!."
"Başta Amerikalılar, dünya bize bataklık kurutmak için yardım etti. Geldiler devasa iş makineleriyle kuruttular bir sürü gölü..
Giderken de o milyon dolarlık araç parkını bize hibe edip gittiler ki, Türkiye'ye zarar vermeye devam etsinler.."
Sonra bana bir ülkenin başına gelecek en büyük felaketin toprak erozyonu olduğunu anlattı.
Sulak arazileri kurutmanın nasıl toprak cinayeti olduğunu izah etti. Beni öyle ikna etti, öyle Temacı yaptı ki, o gün bugün, Tema dışında hiçbir çelenk göndermedim, başta cenazeler, hiçbir yere..
Yıllar yıllar önce yazmıştım bu satırları SABAH'ta..
Toprak Dede, haklıydı..
Amik Gölü'nün plansız kurutulmasıyla bölgede çok ciddi doğal tahribat oluştu. Bölgenin bitki örtüsü ve hayvan türleri de büyük ölçüde değişti..
Ekim başında, ülkemizin en uzun gövdeli Reyhanlı Barajı'yla Amik göl çanağı 50 yıl sonra yeniden su tutmaya başladı.
Baraj Gölü'nün oluşmasıyla kısa sürede kuşlar yuvalarına döndü. Kuşların dönüşü Hatay ve doğa adına bir mucize oluşturdu.
Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman kardeşim aradı ve müjdeyi verdi..
"Reyhanlı Baraj Gölü kısa süre içinde göçmen kuşlar için ideal bir dinlenme, beslenme ve üreme alanı oldu.. Hatay'ımız göçmen kuşlar için yeniden ideal bir sulak ve konaklama alanı haline dönüştü..
"Kuş gözlemcilerine göre Hatay, dünyanın sayılı kuş göç rotası üzerinde bulunuyor. Özellikle kurutulmadan önce Amik Gölü göçmen kuşların doğal üreme ve beslenme alanıydı. Şimdi Reyhanlı Barajı'nın su tutmasıyla bölge bir anda eski günlerine döndü..
"İlkbahar ve sonbahar mevsiminde sürüler halinde göçmen kuşları görmek mümkün oluyor.
Göçmen kuşların gökyüzündeki dansı eşsiz manzaralar oluşturuyor." Yayman, Hatay'ın Belen geçidinin, Amanos Dağları'nın, Amik Ovası'nın ve Reyhanlı Baraj Gölü'nün yeniden göçmen kuşlara ev sahipliği yaptığını anlattı.
Kışı Afrika'da geçiren kuşların, üremek ve beslenmek amacıyla yazın kuzeye göç ederken yolları Hatay'dan geçiyor.. Ve artık yeniden konaklar oldular.
Yayman "Hatay'ın, göçmen kuşlar için dünyanın en önemli 3 kuş rotası üzerinde bulunduğunu biliyor muydun" dedi, bana..
Ben ortaokulu Hatay'da okudum.. Biliyordum tabii.. Hatta Öcal Ağbimle kuşları gözler, tanımaya çalışırdık.. Leylekleri herkes gibi bilirdik de..
Mesele öteki çeşitler..
Başta doğaseverler ve Hatay Tabiatını Koruma Derneği tarafından yapılan gözlemlerde şimdiden 129 kuş türü tespit edilmiş Hatay'da..
50 yıllık aradan sonra, kuş çeşitlerinin kısa zamanda bu rakamlara ulaşması doğaseverler adına büyük umut ve heyecan..
Hatay'ı Öcal Ağbimler ve Yayman dostla geçen yaz gezmiş ve oranın nasıl bir turizm cenneti olduğunu görmüş ve anlatmıştım.. Bulunmaz tarihi, inanılmaz doğal güzellikleri ve üç büyük dinin yıllardır bir arada, kardeşçe yaşadıkları medeniyetler ili oluşuyla mükemmeldi Hatay..
Ve Türkiye'mizin tek Ermeni Köyü Vakıflar ile dünyaya örnekti. Vakıflar muhteşemdi.
Hazreti Musa'nın Hızır Aleyhisselam ile buluştuğu Ebedi Hayat Suyu Kaynağı ve Hazreti Musa'nın bu suyun başında toprağa batırdığı asasının yeşermesi ile doğan ve yaşı bilinmeyen Sonsuzluk Ağacı bu köydeydi.
Yayman kardeşim, "Korona geçtiğinde sizinle gene medeniyetler şehri Hatay'da buluşmak isterim" dedi.
Reyhanlı Baraj Gölü önümüzdeki dönemde Türkiye'nin en önemli kuş cennetlerinden birine dönüşecek.. Özellikle kuş gözlemcileri ve foto safari sevenler için mükemmel bir destinasyon olacak..
..Ve de tabii, benim için o emsalsiz Hatay mutfağına, yerinde dalmak!.
***
Birimiz uyutulduk, Başkan!..
Kusura bakma İmamoğlu dostum ama, birimiz uyutulduk..
Ya Ulaştırma Müdürün seni uyuttu, ya da hiç ihtimal vermiyorum ama, sen beni..
Hani Kuzguncuk'ta, hafta sonları kaldırım kafeleri tıklım tıklım dolu Kuzguncuk'ta tek yanlı otoparkın hep sağ tarafa yapıldığını, bunun soldaki kafelere haksızlık olduğunu yazmıştım ya..
"Gel bir kahvemi iç, beraber görelim durumu, dostum" demiştim.. Hemen o hafta sonu yanına Ulaştırma Müdürü'nü alıp geldin. Durumu gördünüz..
Yanımda Müdüre emir verdin.. "Araştır ve çöz.." Ben de "Düzeltmesi kolay. Dünya böyle yapıyor. Tek sıra otopark zorunlu olunca, bir gün sağa, bir gün sola..
Eşitlik sağlanıyor" dedim.
Müdür kafa salladı:. Gitti.
Üç hafta sonra ben gittim, bu cumartesi günü.. Eski tas eski hamam!. Artık sağ tarafta hangi torpilli, ya da büyük rüşvetçi varsa (Aklına başka şey geliyor mu başkan), hiçbir şeye dokunulmamış. Her şey eskisi gibi.. Yaz da bitti zaten!.
Bay müdürün beni aramaya da tenezzül etmedi. Yani, orda buluşmamız, orda alınan karar, orda verilen emir umurunda değil..
Yani..
Galiba ben uyutuldum, Başkan..
"Her şey daha güzel olacak" diye uyutuldum!.
Artık yaz da bitti nasılsa..
Gelecek yaza dek kim öle, kim kala, değil mi?.
***
Sevdiğim Laflar
"Korkarak yaşıyorsan, hayatı sadece seyredersin."
Friedrich Nietzsche
Tebessüm
Takvim için korkuyorum.. Günleri sayılı!..